1945 geri dönüş mü kireçlenme mi

1945 sonrasında Türkiye Kemalizm’den geri mi döndü yoksa yaşadığımız süreç Kemalist Devrimin kireçlenmesi miydi? Bu soru kaçınılmaz olarak başka soruları gündeme getiriyor: Kemalist Devrimin kurduğu rejimin niteliğini neydi? Kemalizm, kapitalizm mi inşa etmişti yoksa kendine özgü bir sosyalizm miydi? Kemalist Devrim hangi sınıflara dayanmıştı? Hangi sınıfların iktidar üzerinde ağırlığı vardı?

Geçtiğimiz senelerde, bu sorulara yanıtlar vermek için iki dosya yapmıştık. Birinin başlığı “Kemalist Devrimin Tarihsel ve Sınıfsal Karakteri”ydi. Diğeri ise “Kemalizm ve Sosyalizm” başlığını taşıyordu. Farklı fikirler olmakla birlikte, dergimizin tezi, Kemalizm’in Türkiye’ye özgü bir sosyalist rejim olduğu yönündeydi.

Her iki dosya da erken cumhuriyet dönemini kapsıyordu. Türkiye’yi “Küçük Amerika” programına götüren süreci tartışmayı sonraya bırakmıştık. Elinizdeki dosya, 1945 yılında Kemalizm’in yaşadığı “olay”ın ideolojik nedenlerine yoğunlaşmıştır.

***

Erken cumhuriyet dönemine ilişkin devrimin niteliği hakkında tezlerin, iki kavram etrafında farklılık gösterdiği ileri sürülebilir. Bu kavramlar, Devlet Sosyalizmi ve Devlet Kapitalizmidir.

Kuşkusuz devletin sosyalist niteliği, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini savunması ölçüsünde açığa çıkar. Kemalizm’in bu bağlamda sosyalist nitelikli bir rejim kurduğu rahatlıkla söylenebilir. Devletin kapitalist niteliğini ise malların eşitsiz dağılımı ölçüsü açıklar ki sosyalizmde de bu eşitsizlik ortadan kalmaz. Yani bölüşüm ilişkileri açısından sosyalizm biraz kapitalizmdir ve bu, devletin burjuva niteliğinin ölçüsüdür.

Öyleyse soru sorulmalıdır: Kemalist devletin burjuva niteliği, Devlet Sosyalizmi mi yoksa Devlet Kapitalizmi mi doğurmuştur? Erken cumhuriyet dönemi incelendiğinde, Kemalizm’in burjuva niteliğinden, Devlet Kapitalizminin doğmadığı saptanacaktır. Bunun en önemli nedenlerinden biri şudur: Devlet Kapitalizmi bürokrasinin eğilimiyle ilişkilidir ve Türkiye’de bürokrasi, 1945’e kadar bir devlet kapitalizmi sınıfı niteliği kazanamamıştır. Bürokrasi bu niteliği kazandığı andan itibaren burjuvazi, sınıfsal bir türdeşlik edinebildi ki bu, Kemalizm’in kireçlenme döneminin başlangıcıdır.

Ekonomik kalkınma için sermaye birikimine sahip olmayan her devrim emekçi sınıflara dayanmak zorundadır. Dr. Murat Koraltürk’ün de saptadığı üzere Türkiye, kalkınma için gerekli finansmanı emekçi sınıflardan elde etmişti yani emek gücünün bir bölümüne el koymuştu. Bu saptama sadece Türkiye’ye özgü de değildir. Sovyetler Birliği “Savaş Komünizmi” dönemini, işçi ve köylülerin emek gücünün ağırlıklı bir bölümüne el koyarak başarıya ulaştırdı. Yine Çin, sosyalist geçiş aşamasında benzer uygulamalara yönelmişti. Çünkü görece geri ülkelerin gelişmiş kapitalist ülkeleri yakalaması, devrimin sürmesi açısından zorunludur. Cumhuriyet Devrimiyle birlikte Kemalizm’in uygulamaları, devrimin sürmesi için, kapitalist dünya ile Türkiye arasındaki farkı kısa sürede kapatma hedefini taşıyordu. Türkiye, devrim sonrası üretici güçleri geliştirmek ve bunun için de üretim örgütlenmesinin kapitalist ilişkilerini kopyalayarak yeniden üretmek zorundaydı. Bunun yapılabilmesi için devletin elinde sermaye birikimi yaratılmalıydı. Çünkü Türkiye gibi görece geri üretim ilişkilerine sahip bir ülkede üretici güçleri geliştirmek ancak devlet müdahalesi ve kontrolüyle mümkündür.

Yani artı değere el koymak, rejimin kapitalizm olduğunun göstergesi değildir. Burada temel mesele, el konan artı değerin nasıl bölüştürüldüğü meselesidir. Bu da iktidardaki kuvvetlerin sınıfsal niteliği ve programlarıyla ilişkilidir. Eğer Kemalizm’in, el koyduğu artı değeri burjuva sınıfını geliştirmek için kullandığını savunursak, 1945 senesinde yaşanan olayı, siyasi değilse bile sınıfsal olarak bir süreklilik olarak saptayabiliriz. Eğer bu artı değerin, burjuva sınıfı bastırılarak toplumun bütününün ekonomik kalkınması için kullanıldığını savunursak, 1945 senesinde, iktidardaki sınıfların niteliğinin değiştiği söylenecektir.

Teori'nin Aralık 2021 tarihli sayısı, iki tezi de tartışıyor.