Emperyalizm güdümündeki şeriat milliyetçiliği (1775-1960)

Serdar Yurtçiçek

Sinciang’da güç mücadelesi

Çing (Qing) Hanedanlığı, Hokand (Kokand) Hanlığı (ağırlıklı olarak Özbeklerden oluşan bir Hanlık) tarafından yönetilmekte olan Sinciang bölgesini 1775 yılında tümüyle ele geçirdi. Buna rağmen Orta Asya’nın güneyinde varlığını sürdüren Hokand Hanlığı özellikle 19. yüzyılın başlarında giderek güçlendi ve Orta Asya’daki İslam coğrafyasının merkezi haline geldi. Hanlık içindeki Özbek Mingge ailesi ile Sinciang içindeki Hocalar arasında sıkı ilişkiler vardı. 1820-1828 yılları arasında Hocalar, Hokand Hanlığının desteği ile Sinciang’a dört defa saldırdılar. Bu saldırıların çoğu birkaç ay içerisinde Çing ordusu tarafından gönderilen ordu tarafından bastırıldı.

1865 yılında, Yakup Bey (Fergana Vadisi’nden gelmiştir) Hokand Hanlığı’nın desteği ile birlikte Sinciang’a girmiş ve Sinciang’ın güneyi de dâhil olmak üzere 7 şehri ele geçirmiş ve “Jedşar” adlı bir yönetim kurmuştur. Bu dönemde Yakup Bey kendini “İslamiyet’in Kurtarıcısı”, yürüttüğü savaşı da Cihat olarak adlandırdı. Bu uygulamalara paralel olarak Sinciang içinde şeriat yönetimini zorla yaygınlaştıran Yakup Bey, şeriat mahkemelerinin yetkilerini genişleterek idarî yönetim yerine dinî yönetim sistemini uyguladı. Kaşgar ve Yerkand’da özel köle pazarları kurdurdu. Sadece Yakup Bey 3000 köleyi çalıştırıyordu.[1] 1876’da Çing Hükûmeti, Sinciang’a büyük bir ordu gönderdi ve 1878 yılında Sinciang’ın tamamını geri aldı. Yakup Bey’in Sinciang’daki yönetimi 13 yıl sürdü. Yakup Bey’in hamisi olan Hokand Hanlığı 1868’de Rusya’nın kontrolüne girmiş, 1876 yılında ise tümüyle işgal edilerek Fergana Vilayeti durumuna düşmüştür.

1820’lerde Yakup Bey ile başlayan, diğer isyanların bastırılmasına kadar geçen 50 yılı aşkın süre içerisinde dinî fanatizm, Hokand Hanlığı’nın kışkırtmasıyla Sinciang’da sürekli tırmandı, “Cihat” fikrinin benimsenmesi de ciddi boyutlara ulaştı. 1878’de Yakup Bey’in askerî güçleri kesin olarak yenildi fakat düşüncelerinin Sinciang’ın toplumsal gelişimine ve psikolojik açıdan halka verdiği zarar uzun süre giderilemedi.

1839’da I. Afyon Savaşı patlak verdi. Batılı güçlerin saldırılarına uğrayan Çin, yarı sömürge ve yarı feodal bir topluma dönüştü. Çing Hanedanlığı bu saldırılar karşısında iyice zayıfladı. Bunu fırsat bilen Rusya Çarlığı 1844-1847 yılları arasında Sinciang’ın bazı bölgelerini işgal etti ve Sinciang’ın dış İli bölgesini işgal etmesinin temelini oluşturdu.[2] 1881 yılında Çing yönetimi, Rusya ile İli Anlaşmasını imzalayarak Sinciang içinde Urumçi dâhil 5 kentte Rusya’nın konsolosluk açmasına izin vermek zorunda kaldı. 1856-1860 yılları arasında İngiltere ve Fransa 2. Afyon Savaşlarını başlattı. Koalisyon güçlerinin 1860 yılında Pekin’e girmelerinden sonra Rusya arabuluculuk yaptığı iddiasıyla Çing Hükûmetine Pekin Anlaşması’nı zorla imzalattı. Bu anlaşmaya göre Rusya sınırları içinde kalan Sinciang dağları, gölleri ve bütün karakollar Rusya’ya bırakıldı. Aynı dönemde İngiltere, Çin Pamir’ini bölmek için Rusya ile gizlice görüşmeler yapıyordu. 11 Mart 1895’te Rusya ve İngiltere arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre güneydeki Wahan Pamir’i İngiltere’ye Lankuli, Aleçur, Büyük ve Küçük Pamir Rusya’ya verilecekti. Fakat bu anlaşma hiçbir zaman uygulamaya koyulamadı.

1911 yılında Çing Hanedanını devirmek amacıyla Hubei eyaletinde başlayan ayaklanma başarıyla sonuçlandı. Bu olay tüm ülkede yankı buldu ve Çin’in iç kesimlerinde benzer ayaklanmalar meydana geldi. Devrim fırtınası bütün ülkeyi sardı. Sinciang eyaletinde de 1912 yılında bir ayaklanma ile yönetim ele geçirildi. Yönetimin başına Yang Zengşin (Yang Zengxin) getirildi. Askerî diktatör Zengşin, Sinciang’ı 1912 yılından 1928 yılına kadar 17 yıl yönetti. Zengşin döneminde Çing Hanedanlığının İli üzerindeki yönetimi devrildi, Sinciang’ın genelinde cumhuriyet sistemine geçildi. Bölge, dışa kapalı bir toplum haline getirilerek Merkezî Kükûmetten bağımsız bir şekilde yönetildi. Bu dönemde Çarlık Rusya’dan gelen tehditlerin devam etmesi, bölgedeki toplumsal çelişkilerin sürmesi ve bölgenin askerî ve malî gücünün zayıf olmasına rağmen, Sinciang, yeni yönetimin ilk yıllardaki uygulamaları ile krizleri atlatarak toplumsal huzura adım adım kavuştu. Bu dönemde mahalli yöneticilerin halk üzerindeki baskılarına büyük oranda son verildi. Rüşvet ve yolsuzluk yapanlar cezalandırıldı, memur sayısı azaltıldı ancak maaşları artırıldı.[3]

1927 yılında Kuomintang Partisi yönetimindeki Nanjing başkentli Çin Cumhuriyeti kuruldu. Yang Zengşin, Nanjing’e telgraf çekerek hükûmetin emrinde olduğunu, “milliyetçilik, demokrasi ve halkın refahı” ilkelerine bağlı olduğunu bildirdi. Fakat bir ay içerisinde bir suikastla öldürüldü. Yang Zengşin kendisine askerî darbe yapılacağı ihtimalini göz önünde bulundurarak orduyu olabildiğince dağınık, merkezden uzak ve güçsüz tutmaya çalışmıştı. Halefi Cin Şuren (Jin Shuren) ise orduyu güçlendirmeye özen gösterdi. Bölge ordusunu 3’ten 8’e, asker sayısını da 10 binden 50 bine yükseltti. Bunun yanı sıra yurt dışından çok ciddi miktarda silahlar satın aldı. 1932 yılında Sinciang’daki askerî harcamalar 1927 yılında yapılan harcamaların 4,3 katıydı. Bu harcamalar tüm eyalet giderlerinin % 74’ünü oluşturuyordu. Halkın vergi yükü askerî harcamaların artmasıyla altından kalkamayacağı seviyeye geldi. Ekonomik kriz fazla para basılmasına, fazla para basılması da fiyatların yükselmesine neden oldu. Cin Şuren bütün bunlara rağmen Prens Sistemi’ni[4] kaldırdı. Şubat 1931 yılında bir Uygur kızının zorla evlendirilmesiyle Şiyaobao (Xiaobao) olayı Hami halkının Cin Şuren yönetimine karşı isyan etmesine yol açtı.

Hami’deki isyan başından itibaren etnik bir nitelik taşıyordu. İsyancıların bir kısmı Yerel Hükûmetin uyguladığı toprak reformu sayesinde eskiden Uygur köylerine ait olan toprakların Hanlara verildiği gerekçesiyle isyan ettiler. Bu bölgede yaşayan Han erkeklerini öldüren isyancılar kadın ve yaşlıları kovdular. İsyanın liderleri halkın Cin Şuren karşıtlığından güç bularak, Cin Şuren’in Uygur köylülerinin topraklarını Hanlara dağıtacağı, Uygur kadınlarının Han erkekleriyle zorla evlendirileceğini söyleyerek isyanı büyütmeye çalıştılar.[5] İsyanı bastırmaya giden eyalet ordusunun çoğu Hanlardan oluşuyordu. Böylece isyan etnik çatışmaya dönüştü. Şanşan (Shanshan) kentini geri alan eyalet ordusu isyana destek verdiği gerekçesiyle sivil Uygur köylüleri öldürünce büyük bir protesto düzenlendi. Bu protesto sonucunda tugay komutanı kentte 3 gün boyunca katliam yapma emri verdi ve durum daha da şiddetlendi.

SSCB’ye çağrı

1933 yılında “12 Nisan Siyasî Darbesi” meydana geldi ve yerlileştirilmiş Rus ordusu desteği ile yönetim geçici bir komite tarafından ele geçirildi ve Cin Şuren beşinci yılının sonunda Nanjing’e telgraf çekerek görevinden feragat ettiğini bildirdi. Onun yerine yönetimin başına Şeng Şısay (Sheng Shicai) geçti. Şeng, Marksizm-Leninizm’e inandığını söyleyerek SSCB ile temasa geçti ve askerî yardım talebinde bulundu. Bunun üzerinde Temmuz 1933’te SSCB Dışişleri Halk Komiseri Yardımcısı (Dışişleri Bakanı Yardımcısı) A. Soklinikov’un başkanlığında bir toplantı düzenlendi. Toplantıda Sinciang’ın durumu ele alındı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi Politbürosu’na sunulmak üzere bir öneri kabul edildi. Bu komitenin önerisi doğrultusunda SBKP Politbürosu 3 Ağustos’ta Sinciang’a Yönelik Çalışmalarla İlgili Talimatını açıkladı. Bu talimat şöyleydi: Askerî diktatörler arasındaki çatışmaları askerî yöntemlerle çözmek, kısa süre içerisinde toplum ve ekonomide istikrar sağlayarak halkın tepkilerine yol açan sorunları iyileştirmek ve etnik gruplar arasındaki gerginliği ortadan kaldırmak.

SSCB’de bu görüşmeler yapılırken Şeng Şısay’e bağlı askerî birlikler çok zor duruma düşmüş ve Güney Sinciang’da “Doğu Türkistan İslami Cumhuriyeti” kurulmuştu. Çaresiz kalan Şeng Şısay, SSCB’den askerî yardım istedi. Bunun üzerine biri Kasım 1933 diğeri Ocak 1934’te Sovyet Kızıl Ordusu’nun farklı güçlerinden oluşan ilkine Tarbagatay Gönüllüleri ikincisine Altay isimleri verilen ordular, Çin askeri üniformaları giyip, onlarca uçak ve zırhlı araçlarla sınırdan geçerek büyük ölçüde Doğu Türkistan İslami Cumhuriyeti’ni yıktı.

1935’ten sonra gruplar halinde Sinciang’a gönderilen Sovyet uzmanları Eyalet Hükûmetinde, askerî birliklerde, güvenlik güçlerinde, propaganda, maliye, ulaştırma, tarım ve hayvancılık kuruluşlarında danışman veya teknik yönetici olarak görev aldılar. Sovyet uzmanları siyasî alanda emperyalizme karşı çıkma, SSCB’ye yakın olma, etnik eşitlik, dürüst yönetim, barış ve yapılanma konularını kapsayan altı politikanın uygulanmasına yardım ettiler. Ekonomik alanda Eyalet Hükûmetine üç yıllık ekonomik plan saptayarak uygulanmasında rol oynadılar. Kredi açma, maliyeye çeki düzen verme, tarım ve hayvancılık üretimlerini olması gereken seviyeye getirerek sanayi ve imalat endüstrilerini geliştirme konularında Eyalet Hükûmetine yardımcı oldular. Askeriye ve güvenlik alanında ise Sinciang Eyalet Hükûmet ordusunun yeniden örgütlenmesinde, kamu güvenliği ve sınır savunma birimlerinin kurulmasında aktif rol aldılar. SSCB’nin yardımları sayesinde Sinciang’ın savaştan aldığı yaralar kısa zamanda sarıldı, siyasî çehresinde değişimler görüldü ve ekonomisi hızla normale döndü.

Eyalet hükûmetinin 12 Nisan 1934’te yayımladığı bir deklarasyonda açıklanan hükûmet stratejisinin birinci maddesinde, bütün etnik gruplar arasında eşitlik sağlanacağı öngörülüyordu.

Bütün etnik grupların eşit oldukları ifadesi Sinciang Eyalet Hükûmeti tarafından 1936’da saptanan ve altı politika olarak da bilinen hükûmet programında yer aldı.[6] Şeng Şısay yönetimi, bütün etnik grupların şefleri, tanınmış şahsiyetleri ve etkisi büyük kişilere yönelik uzlaşmacı bir tutum izledi ve olabildiğince hükûmetinde görevler verdi. Eyalet Hükûmeti üyeleri arasında ilk defa Uygur yöneticileri yer aldı. Hoca Niyaz, Eyalet Hükûmeti Başkan Yardımcılığı’na atandı. Genel müdürlük ve ilçe başkanlığı düzeyindeki yöneticilerin önemli bir kısmı Uygur kökenlilerden oluşturuldu. Bunun dışında başta Uygur olmak üzere azınlık etnik grupların kültürünün geliştirilmesine ve eğitimine de destek verildi. Etnik eşitlik ve etnik gruplar arası barışmayı amaçlayan politikaların uygulanmasıyla Sinciang’daki farklı etnik gruplar arasında olumlu gelişmeler yaşandı. Etnik gruplar arasındaki barış sürekli olarak güçlendirildi.

Şeng Şısay ile SSCB arasındaki ilişkiler 1938 yılında doruğa ulaştı. Şeng Şısay, Ağustos 1938’de gizlice Moskova’yı ziyaret etti ve Stalin tarafından üç defa kabul edildi. Bir istisna olarak SBKP (Bolşevik) üyeliğine kabul edildi. Şeng, örgütsel olarak doğrudan SSCB Politbürosu’na bağlıydı.[7]

1921 yılında kurulan ÇKP (Çin Komünist Partisi), Sinciang’daki faaliyetlerine 1930’lu yılların başında başladı. O dönemde Komünist Enernasyonal, Sinciang’daki Şeng Şısay Hükûmetinin çalışmalarına yardım etmek için ÇKP dâhil çok sayıda komünist parti üyelerini bölgeye gönderdi. ÇKP’nin örgütlü olarak kadro göndermesi ise Japon saldırılarına karşı ortak millî direniş cephesinin kurulduğu 1930’lu yılların sonlarında oldu. Şeng Şısay, 1937 yılında ÇKP Merkez Komitesi’nden Sinciang’ın çalışmalarına yardımcı olmak için kadro istedi. ÇKP güç durumda olmasına rağmen bu isteği geri çevirmedi ve onlarca kadrosunu bölgeye gönderdi. ÇKP kadroları, Sinciang’daki siyasî koşulları (Şeng-SSCB ilişkisi) dikkate alarak teşkilatlanma içerisine girmedi. Bu kadrolar daha çok kamu yönetimi, maliye, sivil işler, eğitim, basın ve kültür kurumlarında görev yaptılar.

Sinciang eyaletinin sınırda yer alması ve askerî diktatörlerin halkı aptallaştırma politikalarını izlemeleri sebebiyle 4 Mayıs Yeni Kültür Hareketi[8]’nin etkisi Sinciang’a ulaşmamıştı. Bölge kültür ve eğitim konusunda son derece geri kalmıştı. ÇKP kadrolarının girişimleri ile müfredata “Yeni Siyaset Bilimi”, “Yeni İktisat” ve “Çin’in Çağdaş Devrim Tarihi” gibi dersler eklendi. 1942 yılında devlet okullarının sayısı 2 bin 463’e, bu okullardaki öğrenci sayısı 271 bin 100’e, yüksek ve orta öğretim kurumlarının sayısı 8’e ve bu kurumlarda öğrenim gören öğrenci sayısı da 3 bin 787’ye ulaştı. Yüksek ve orta öğretim kurumlarının sayısı ÇKP’nin çalışmalarını başlattığı 1937 yılına oranla % 140, bu kurumlarda öğrenim gören öğrenci sayısı da % 27.5 arttı. Ayrıca okuma yazma bilmeyenler için kurulan 846 halk okulunda 146 bin 911 öğrenci okuyordu.[9] Bütün etnik gruplara verilen derslerde Japonlara karşı birleşik cephe politikaları önemli bir merkez haline getirildi. Bu çalışmalar sonucunda Eylül 1939 ile 1940 yılları asındaki dönemde Sinciang’da yaşayan farklı etnik gruplardan vatandaşlar Japon emperyalizminin işgaline karşı toplam 3 milyon 220 bin Yuan tutarında bağış yaptılar. Bu bağışların 1 milyon 520 bin Yuan’la 10 adet savaş uçağı satın alındı. Sinciang adı verilen bu uçaklar savaşın ön cephesine gönderildiler.

1941’de SSCB-Almanya Savaşının patlak vermesiyle iç ve dış siyasette önemli değişiklikler meydana geldi. Şeng Şısay, yeni koşullarda Çan Kay Şek’in tarafına geçti. SSCB ve ÇKP’ye karşı tavır alarak önce Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin üyelerini sonra Sinciang’ın önemli ve ilerici şahsiyetlerini ve nihayet ÇKP üyelerini hedef alan “temizleme” operasyonları başlattı. Darbe gerekçesiyle tutukladığı ÇKP üyelerini Çan Kay Şek’ten aldığı emirlerle gizlice öldürdü.

Türkistan, Türklerin toprakları anlamına gelen coğrafi bir isimdir. Türk Kağanlıklarının yıkılmasından sonra dünyadaki bazı coğrafya kitaplarında sıkça görülür. M.S. 9 ile 11 yy. arasındaki döneme ait Arap coğrafya kitaplarında Orta Asya’da bulunan Siri Derya’nın (Seyhun Nehri) kuzeyindeki bölge ve bitişiğindeki doğu bölgeleri için “Türkistan” terimi kullanıldı. 15. yy. sonları ile 16. yy. başlarında Türk dili konuşan Özbekler, Seyhun Nehri’nden geçerek Semerkant’ın Seyhun ile Ceyhun Nehirleri arasındaki bölgeye yerleştiler. Bu bölge zaman zaman Afgan Türkistanı olarak adlandırıldı. Türkistan’ın siyasî bir kavram olarak yeniden gündeme getirilmesi ise 1805 yılında Jimnovski adlı bir Rus misyonerin raporunda başlamıştır. Jimnovski, Orta Asya ve Tarım Havzası arasında tarih, dil, örf ve adetler ve siyasî aidiyet bakımından var olan farklılıklardan yola çıkarak Tarım Havzasını Doğu Türkistan ya da Çin Türkistanı olarak adlandırdı. 19. yüzyılın ortalarında Rusya, Orta Asya’daki Hive, Buhara ve Hokand Hanlıklarını ilhak etti ve Orta Asya’nın Semerkant bölgesinde Türkistan Genel Valiliği’ni kurdu. Bu sebeple bazı coğrafyacılar bu bölgeye Rus Türkistan’ı ya da Batı Türkistan dediler.

Başlangıçta tüccar olduğu için ticarî sebeplerle, öğrenim görmek için ya da hac vazifesini yerine getirmek için yurt dışına çıkan kişiler Türkçülük ve İslamcılık akımlarıyla tanışmışlar ve bu akımları Sinciang’a taşımışlardır. Bu dönemin temsilcileri Uygur toplumu içinde yüksek prestije sahip oldukları gibi toplumun gelişmesine de katkıda bulunmuşlardır. Örneğin Hüseyin Bay Bahça, Sun Yat-Sen’in liderliğini yaptığı 1911 Devrimini bütün gücüyle desteklemiştir.[10]

1930’lu yılların başlarında, çeşitli toplumsal çelişkilerin alevlendiği Sinciang’da Cin Şuren’in askerî diktatörlük yönetimine karşı yer yer başkaldırılar meydana geliyordu. Güney Sinciang’da patlak veren ayaklanma ve isyanlar baskı altında kalan farklı etnik topluluklardan halk kitlelerinin katıldığı ve askerî diktatörlerin karanlık yönetimini hedef alan silahlı mücadelelerdi. Örneğin Moyu’daki altın ocaklarında çalışan işçiler isyan ederek ilçe merkezini ele geçirmişlerdi ve çoğunluğu Hanlardan oluşuyordu. Bütün bunlara rağmen toplamda yürütülen mücadele farklı derecelerde sınırlı veya yanlış eğilimlere sahipti.

İsyanlara katılanlar dar bir milliyetçi tutumdan yola çıkarak Han halkını feodal yönetimi uygulayan Han bürokratları ile karıştırarak yöneticilerin sömürü ve baskılarını, tüccarların tefeciliğini ve vergi adaletsizliğini bütün Hanların suçları olarak gördüler. Böylece Hanlara düşmanlık duygusunu körüklediler. İkinci olarak Güney Sinciang’daki köylü ayaklanmaları, halkı örgütleme aracı olarak kullanan köylü isyanlarından farklı olarak Müslümanların kâfirlere yönelik Cihat havasını yoğun bir biçimde estiriyordu. İsyancılar savaş alanlarında “Ölürsek şehit yaşarsak kahraman/fatih oluruz” şeklinde sloganlar atıyordu. İsyancılar, bölücülerin kışkırtmasıyla eski rejimi yok ederek sömürü ve eziyetten kurtulmayı bölücülükle karıştırarak ancak bağımsız, İslami bir yönetimin kurulmasıyla eski rejimin yok edilebileceğini düşündüler. Böylece kurtuluş ve kaderlerini bölücü bir İslami devletinin kurulmasına bağladılar.[11]

Bölücü İslam devleti ve faaliyetleri

12 Kasım 1933’te “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti”nin kuruluşu Kaşgar’da ilan edildi. Organizasyon programının ikinci maddesinde şu ifadeler yer alıyordu:

“Doğu Türkistan, kalıcı ve demokratik bir cumhuriyet olarak Nanjing yönetiminden ya da Milletler Cemiyeti’nden gereken kolaylığı sağlayarak Doğu Türkistan halkına nihaî hedeflerine ulaşmak ve kalıcı bağımsızlığı korumak konularında yardım sağlamalarını ve birlikte çaba harcamalarını rica eder.”

Ulusal bayrak, mavi zemin üstüne beyaz renkli ay ve yıldız olarak belirlendi. Diplomatik alanda tanınmak için İngiliz yönetimindeki Hindistan, Afganistan ve İran’a yetkililer göndererek diplomatik girişimlerde bulunuldu. Kaşgar Başkonsolosu Binbaşı Thompson Groffe ile irtibat kurdular. Nitekim İngiliz Başkonsolosu, İngiltere yönetimi altında bulunan Hindistan Hükûmetine gönderdiği raporda “Yeni kurulan ve mücadeleyi sürdürmekte olan cumhuriyete somut sempati ve yardım sağlanabilir.” önerisinde bulundu. Buna ek olarak İngiliz yönetimindeki Hindistan’a resmî bir heyet göndererek destek arayışında da bulundu. Heyet, 1934’te Yeni Delhi’ye ulaştığında, İngilizler Kaşgar Başkonsolosu’nun raporunu çoktan incelemişti. O dönemde Japonya, Çin’in kuzeydoğusundaki Mançurya Olayı’nın (1931 yılında meydana gelen 18 Eylül Olayı/Japon İşgali) yarattığı oldubittilerin meşruiyetini kabul etmeyen “tanımama” politikasını izliyordu. Çin Hükûmeti ile olan ilişkileri koruyup güçlendirmek, bu dönemde İngiltere’nin Uzak Doğu politikasının önemli bir parçasıydı. İngiltere’nin bölücü güçleri desteklemesi ve Doğu Türkistan İslami Cumhuriyeti’ni tanıması durumunda, Çin Hükûmeti ile ilişkileri zedelenecekti. Ayrıca, İngiltere’nin yakın çağdan beri Orta Asya ve Sinciang bölgelerinde Rusya ile giriştiği mücadele ışığında Hindistan’daki İngiliz yönetimi, Hoca Niyaz’ın Ruslarla gizli temaslar içinde olduğu yolundaki söylentileri ciddiye alıyordu. Bu nedenle Hindistan’daki İngiliz yönetimi, mevcut durumda sadece Çin’in Nanjing Hükûmetinin Sinciang üzerindeki egemenliğini tanıma politikasını saptadı. Bu politika derhal Kaşgar Konsolosluğu’na gönderildi. Hindistan’daki İngiliz yönetimi, ziyarete gelen temsilcileri geri çevirdi ve onlara Nanjing makamları ile olan bütün anlaşmazlıkları uygun şekilde çözmelerini tavsiye etti.[12]

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Bankası, Kaşgar ve Hotan’da kendi banknotlarını tedavüle sokarken, haftalık “Doğu Türkistan Gazetesi”, aylık “Bağımsızlık” dergisi, “Özgürlük Dergisi” ve haftalık “Yaşama Gazetesi” gibi bölücülük propagandası yapan ve kâfirlere (Hanlara) karşı “Cihat” yapılmasını talep eden yayınlar çıkarıldı. Kurulan bu devletle “Doğu Türkistan” ifadesi coğrafi bir bölgede statüsünü kaybederek siyasî bir nitelik kazandı ve bölücülükle eş görüldü. Sinciang’da bölücülük ve bağımsızlık girişiminde bulununlar hep “Doğu Türkistan” ifadesini kullandılar.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin ilanından sonra hiçbir ülke bölücü yönetimi açıkça tanımadı. Kargaşa sırasında Afganistan Hükûmetinin başına geçen Zahir Şah, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ne karşı açıkça sempati ve destek gösterdi. Zahir Şah, iktidara geldikten hemen sonra Kaşgar’daki yönetime kutlama mesajı gönderdi. Ancak o bile Doğu Türkistan’ın bağımsızlığının tanınması için henüz erken olduğu gerekçesiyle Kaşgar yönetiminin resmî tanıma talebini reddetti.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin yurt dışında destek arama faaliyetleri hep sonuçsuz kaldı. Bu arada, faşist Nazi güçleri, Güney Sinciang’daki bölücü yönetim ile işbirliği yapmak için girişimde bulundu. Kabil’i ziyaret eden bölücü yönetim heyeti, Nazi Almanya’sının Afganistan’daki büyükelçiliğinde gizli görüşmelerde bulundu. Çin’in kuzeydoğusunu işgal eden Japonya da Güney Sinciang’daki bölücü yönetim ile temas kurmak için ilk adımları attı. Ancak Kaşgar’daki yönetim bu güçlerle henüz sağlam bir ilişki kuramadan yıkıldı.[13]

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin Güney Sinciang’daki bölücülük girişimleri ve faşist güçlerle yaptığı temaslar, SSCB’yi endişelendiriyordu. Sovyetler Birliği, Güney Sinciang’daki bölünmüşlük karşısında Çin Hükûmetini “Biz Çin’in yönetimi altındaki Sinciang’ın iç işlerine karışmayız, ancak siz oranın ikinci Mançurya’ya dönüşmesine izin verirseniz, kendimizi korumak için mutlaka harekete geçeriz!” şeklinde son derece açık bir dille uyardı.[14] O dönemde Taşkent’te yayımlanan Sovyet gazetelerinde ise Japonya’nın Sinciang’ı kontrol altına alması durumunda Bakü’deki petrol havzalarının Japon bombardıman uçaklarının menzili içinde kalacağı görüşü açıkça ifade ediliyordu. Bu da SSCB’nin daha sonra Sinciang Eyalet Hükûmetinin aldığı Güney Sinciang’daki bölünmüşlüğe son vermek için yapılacak harekâta asker göndererek destekleme kararının arkasında yatan önemli nedenlerden biriydi. Sovyetler Birliği’nin Şeng Şısay’ın 1934 yılında Sinciang’ı birleştirme operasyonunu destekleme kararıyla birlikte Kaşgar merkezli “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” üç aydan daha kısa süreli bir ömür sürerek 6 Şubat’ta yıkıldı.

Millî Kurtuluş ve

Doğu Devrimi teorileri

Şeng Şısay yönetiminin son döneminde Sinciang’ın toplum yapısı ve ekonomisi çöküşün eşiğine gelmişti. Bütün etnik gruplardan halk kitlelerinin sömürü ve baskılara yönelik mücadelelerinin bir kez daha doruğa çıktığı bir dönem oldu. Burada 9 Nisan 1944’te kurulan “Yining Kurtuluş Örgütü”nden bahsetmemiz gerekir. Bu örgütün kadrosu çok sayıda siyasî eğilimi bir arada tutan mozaik bir örgüttü. Abdülkerim Abbasov, Kasımcan Kabal gibi ilerici aydınlar azınlıkta kalırken Elihan Töre ve Muhammet Mahsu’nun başı çektiği din adamları, Rehimcan Şabır Hacı ve Salicanbay Babacan’ın başı çektikleri tüccarlar, hayvan çiftliği sahipleri ve toprak ağaları örgüt liderliğini ellerinde tutuyorlardı. Elihan Töre ve yandaşlarının yaptığı propagandalar hem Şeng Şısay ve Kuomintang Partisi’nin gerici yöntemleriyle mücadele etme düşüncesini hem de şeriatçı ve etnik milliyetçi görüşleri içeriyordu. Elihan Töre örgütün başına getirildikten sonra şeriatçı ve etnik milliyetçi yönü örgütün karakteri haline dönüştü.

Millî kurtuluş hareketleri, sömürge ve yarı sömürge ülkelerin Batılı sömürgeci yöntemlere karşı başlattıkları mücadelelerdir. Bu hareketlerde hem mücadele veren taraf hem de mücadelelerin hedefinde bulunan taraf ülkelerdi. Millî kurtuluş hareketleri genellikle bir ülkenin bağımsızlık kazanması ve bir milletin kurtuluşa kavuşması ile sonuçlanır. Hâlbuki yakın ve çağdaş tarihlerde Sinciang’da meydana gelen direniş mücadeleleri, Yakup Bey’in saldırısı hariç, aynı ülkenin yönetici sınıflarının baskılarına karşı verilen siyasî mücadelelerdi. Teorik açıdan bakıldığında, Üç Bölge Devriminin Kasım 1944’te girdiği ikinci aşamasında bir bölücü yönetim yaratılmasının, “Millî Kurtuluş Hareketi” kavramı üzerindeki karışıklıktan kaynaklandığı anlaşılıyor. Bu karışıklık, Komünist Enternasyonal tarafından 1919 yılında ortaya atılan “Doğu Devrim Teorisi”yle doğrudan bağlantılıdır.

Rusya’daki Ekim Devriminin zaferle sonuçlanmasının ardından Komünist Enternasyonal ve SSCB, Sinciang’daki askerî diktatörlük yönetimi için “sömürgeci yönetim” tespitini yaptı. Sovyet Devrimini Orta Asya bölgesinden Sinciang’a yayacak, böylece bölge yeni bir sosyalist devrimin sahnesi olabilecekti. Komünist Enternasyonal’in liderlerinden Troçki, Ağustos 1919’da Afganistan ve Hindistan’a giderek “Dünya Devrimi Ateşi”ni yakma planını ortaya attı. Bu planın esası İngiliz sömürgeciliğini yok etmek için öncelikle Hindistan’ın bağımsızlığa kavuşmasına yardım etmek ve bu ülkeyi Bolşevikleştirmekti. Hindistan’daki devrimci çalışmalar Afganistan ve İran aracılığıyla gerçekleştirilecek, Afganistan’a girebilmek için de öncelikle Sinciang’da deneyim kazanılacaktı.

20. yüzyılın başlarında, Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi’ne bağlı Orta Asya Bürosu Başkanı Luzutav, 4 Haziran 1921 tarihli toplantıda Sinciang’da “Kaşgar ve Çungarya Cumhuriyetleri Kurma” önerisinde bile bulundu. Öneriye kesin karşı çıkan Çiçerin’e, aralarında Lenin’in de bulunduğu az sayıda Politbüro üyesi de destek verdi. Toplantı sonunda söz konusu öneri reddedildi.[15] Ancak “Doğu Devrim Teorisi” ve “Milli Kurtuluş Hareketi” teorisindeki yaklaşımlar gelecekte yeniden su yüzüne çıkacaktı. 1931 yılında SSCB Komünist Partisi Orta Asya Bürosu Sekreteri Bawman “Sinciang’daki isyan ve ayaklanmalar artık millî kurtuluş hareketi niteliği kazanmıştır. Bu nedenle Sinciang’daki devrimci çalışmaları başlatarak hareketin ilerlemesine yardımcı olmalıyız.” önerisinde bulundu. Fakat bu isyanın nedeninin bir ulusun bağımsızlık isteğinden ziyade şeriat isteyen bir topluluk olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Sinciang’daki isyancılar arasında Sovyetler Birliği düşmanlığı günden güne artıyordu. İngiltere ile bir araya gelmeye çalışan isyancılar fazlasıyla Sovyetler Birliği’ni tedirgin ediyordu. Son olarak Sovyetler Birliği yönetiminde bulunan Orta Asya ülkelerinden Kaşgar’a 60 bin muhalif geçti. Bu gruplar ani baskınlarla Sovyetler Birliği’ne saldırabilirdi. Cin Şuren’in iktidardan uzaklaşması ve Sovyet yanlısı olduğunu ifade eden Şeng Şısay’nin iktidara gelmesiyle birlikte Sovyetler Birliği, Yerel Hükûmeti desteklemek ve Sinciang’ın bütünlüğünü koruma kararı aldı.[16] SSCB’nin, 3 Ağustos 1933 tarihli “Sinciang ile ilgili çalışmalar hakkında yönerge”si şu ana başlıklar altında toplanıyordu:

1. Sinciang’ın Çin’den ayrılmasına yönelik politika ve sloganları desteklememek.

2. Şeng Şısay yönetimini desteklemek.

3. Sinciang Hükûmetinin ayrılıkçı birlikleri temizleme çabalarını desteklemek.

Böylece 1930’lu yıllardaki çarpıtılmış Millî Kurtuluş Hareketi teorisi, yön verici bir konuma gelemediği gibi pratiğe de geçememişti. Ancak 1940’lı yıllara girildiğinde durum değişti. 1942 yılında Şeng Şısay, Kuomintang Partisi’nin cephesine geçmeye başladı ve Anti-Sovyet ve Anti-Komünist bir çizgi izleyerek SSCB’den, Sinciang’daki personeli ve askerî birliklerini geri çekmelerini istedi. Sinciang’dan çekilen SSCB, 4 Mayıs 1943 tarihinde Sinciang’ın durumunu görüşmek için toplandı. Daha önce Sinciang dışında planlı bir şekilde “millî kalkınma grupları” isminde devrimci örgütler kuran SSCB yönetimi, bu toplantıda Sinciang ile sınırdaş olan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da özel olarak “millî kalkınma grupları” için yöneticiler ve gelecekte Sincianglılar ile birlikte çalışacak propaganda elemanlarını yetiştirecek birkaç okulun kurulmasına karar verdi.[17] Bu kararların uygulanması sırasında millî kalkınma gruplarının adı, millî bağımsızlık ya da millî kurtuluş grupları olarak değiştirildi. Zira Sovyetler Birliği, uzun zamandır Sinciang’da yaşayan farklı etnik grupların sömürü ve baskılara karşı verdiği mücadeleleri, “Hanların sömürgeci yönetimini devirmeyi amaçlayan millî kurtuluş hareketleri” olarak görüyordu. Mücadelenin niteliği böyle konulunca çalışma gruplarının adının “Bağımsızlık” ve “Kurtuluş” olması son derece mantıklı görünüyordu.

SSCB Komünist Partisi Özbekistan Cumhuriyeti Komitesi, Sinciang’a devrimi tanıtmak ve ihraç etmekle görevlendirildi. Yurt dışında basılan “Yeni Hayat”, “Doğunun Hakikati, “Kazak Memleketi” gibi Uygurca ve Kazakça dergiler Sinciang’a sokuldu ve geniş bir çevre tarafından okundu. Bu yayınlarda yer alan “Biz neden mücadele ediyoruz?” başlıklı bir siyasî yorum millî bağımsızlık gruplarının özünü sergileyen tipik bir örnektir:

“Bizler, Hanların, Doğu Türkistan’ımız üzerindeki yönetimini yok etmek ve Hanların topraklarımızdaki zulmünü kökünden temizlemek için mücadele ediyoruz. Doğu Türkistan, bu toprakların gerçek sahibi olan Uygurlar, Tarançlar, Kazaklar, Kırgızlar, Tatarlar, Özbekler ve Türk milletinin yönetimi altında bulunan Moğollar ve Han olmayan diğer insanlara aittir. Doğu Türkistan’da Han sömürgeci yönetiminin de Han sömürgecilerinin de yeri yoktur.”[18]

12 Kasım 1944’te Yining Kurtuluş Örgütü, Doğu Türkistan Cumhuriyeti Geçici Hükûmetinin kuruluşunu ilan etti. 1933 yılında Güney Sinciang’da varlığını sürdüren “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti”nin mirasçısı olmakla kalmayıp kuruluş günü olarak da Güney Sinciang’daki bölücü yönetimin kuruluş yıldönümü olan 12 Kasım seçilmişti. Geçici Hükûmetin başında Elihan Töre getirildi.

5 Ocak 1945 günü yapılan “Doğu Türkistan Cumhuriyeti Geçici Hükûmeti 4. Konsey Toplantısı”nda SSCB Konsolosluğu’nun yardımıyla hazırlanan Hükûmet Deklarasyonu kabul edildi. Deklarasyonun ilk iki maddesi şöyle:

1        “Doğu Türkistan” topraklarında Çin’in diktatörlük yönetimi kökünden temizlenecektir.

2        “Doğu Türkistan” topraklarında bütün etnik grupların mensupları arasındaki eşitlik temelinde gerçek anlamda hür ve bağımsız bir devlet kurulacaktır.[19]

Bu deklarasyon esas olarak gerici ve bölücü görüşleri savunduğu için yanlış bir yön ve çizgi izleyen, Çin’in bütünlüğünü zedeleyen, tarihî bir gerilemeye neden olan ve başta Sinciang’da yaşayan bütün etnik gruplar olmak üzere Çin halkının çıkarlarını ciddi bir şekilde çiğneyen bir belgeydi.

Hükûmet deklarasyonunda geçici hükûmetin şeriatın uygulanmasını teşvik edici ifadelere açıkça yer verildi. Sivil davalara bakmak için tepeden tabana yayılacak şekilde çeşitli düzeylerde şeriat mahkemeleri kuruldu. Doğum, ölüm, evlilik ve boşanma gibi nüfus kayıt işleri dini organlara bırakıldı. Öşür ve zekât adı altında dinî vergiler yeniden alınmaya başlandı. Şeriat bankaları uyarınca bankaların bireysel mevduatlara faiz ödemesi kuralı kaldırıldı ve misyoner ekipler oluşturuldu.[20] 1945 yılının ilk yarısında Elihan Töre’nin temsil ettiği şeriatçı ekip, her düzeydeki resmî okullarda İslamiyet’in öğretilmesini ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nde istihdam edilecek kamu çalışanlarının yalnızca Kur’an-ı Kerim’i iyi bilen kişilerden seçilmesi gerektiğini söylediler.[21]

1933 yılında kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ile 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti arasında belirgin farklılıklar ve ortaklıklar vardı. Ortaklıklar şöyle sıralanabilir: Her iki yönetim, halkın sömürü ve eziyetlere karşı başlattığı isyanlar sırasında ortaya çıkmıştı. Bölücülük yandaşlarının sayıları az olmasına karşın savundukları şeriatçılık geri kalmışlığın hâkim olduğu toplumsal yapıda ve tarihî koşullarda karşılık bulabilmişti. Her iki bölücü yönetimin eylemlerinin arkasında genellikle yabancı güçlerin müdahaleleri bulunuyor. Bu durum, yakın çağdan bu yana Çin’in sınır bölgelerinde ortaya çıkan bütün bölücülük girişimlerinde görülen ortak bir noktadır.

Farklılıklar ise şöyledir: 12 Kasım 1944’te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti 1 yıl 8 ay ömürlüdür. Bu hükûmet çok daha geniş bir coğrafyayı (350 bin kilometrekarelik alan) kontrol ediyordu. Bu yönetimin düzenli ordu birlikleri ve güçlü bir askerî gücü vardı. Ancak 12 Kasım 1933 yılında kurulan hükûmet 3 aydan daha kısa sürede yıkılmıştı. Sadece Kaşgar bölgesindeki Hui kentini kontrol edebilen hükûmetin askerî gücü çok zayıftı.

Üç Bölge Devrimi

Üç Bölge Devrimi, Ağustos 1944’te Sinciang’ın kuzeyinde yer alan İli, Taçeng ve Altay adlı üç özel bölgede yaşayan farklı etnik gruplardan halkın askerî diktatör Şeng Şısay ve Kuomintang Partisi’nin gerici yönetimine karşı verilen silahlı mücadelelere verilen genel isimdir. Üç Bölge Devrim hareketi kendi içinde çelişkileri ve farklı görüşleri barındırıyordu. Hareketin içinde bulup Şeng Şısay ve Kuomintang’a karşı mücadele verenler esas olarak farklı etnik gruplardan gelen halk ve onlara önderlik eden devrimcilerdi. Ancak bu harekete sızan az sayıda üst düzey derebeyleri “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” gibi bölücü yönetim biçimini savunuyorlardı. Bu sebeple Üç Bölge Devrim hareketinin ilk döneminde Elihan Töre gelmiş ve yönetimin adı “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” olmuştu. Fakat hareketin niteliği, kısa sürede söz konusu feodal ağaları ve şeriatçıları eledi. Bu sebeple hareketi tek bir yönle anlamaya çalışmak eksik kalacaktır. Kuomintang’a ve Şeng Şısay’a karşı omuz omuza mücadele edenler ve bu mücadeleye önderlik edenlerle, mücadelenin tepesine oturtularak omuz omuza mücadele edenleri bölme girişimlerinde bulunan zümreyi ayırmak gerekir. Nitekim Ahmetcan Kasım ve Abdülkerim Abbasov’un temsil ettiği devrimci grup, farklı etnik grupların desteğiyle bölücülüğün zincirlerini kırarak Üç Bölge Devriminin Çin Devrimi ile bütünleşmesini sağladı. Birleşme yanlısı güçlerle bölücülük yanlısı güçler arasındaki bu mücadele, Sinciang’ın 20. yüzyıldaki Uygurların kendi liderlerinin önderliğinde Sinciang’ı Çin’den parçalama girişimlerine karşı verdikleri ilk mücadeleydi. Özü itibariyle mücadele, Çin’in birliğini ve barışı savunan güçler ile Hanları dışlayarak ve hedef alarak Çin’i bölmeye çalışan güçler arasında geçmiştir. Daha doğru bir ifadeyle Çin’in uzun süren bölünmüşlüğünü giderme ile bölünmeyi sürdürmek isteyenler arasındaki mücadeleydi.

Kazanılan ilk zaferin ardından Sovyetler Birliği, askerî alanda Üç Bölge Devrimine daha fazla destek verme kararı aldı. Haziran 1945’te SSCB Politbüro’da özel bir karar alındı: Doğu Türkistan Cumhuriyeti ordusunu güçlendirmek için Sinciang’a 500 Kızıl Ordu subayı, 2000 astsubay ve er gönderilecektir. Bu karar hemen uygulandı ve SSCB Dışişleri Halk Komiseri Molotov’a kararın uygulanması ile ilgili yazılı bir rapor verildi.[22]

1945 yılının Eylül ayına kadar Sinciang’ın bağımsızlığını savunan SSCB’nin siyasetleri Şubat ayında ABD ve İngiltere ile yapılan Yalta toplantısından sonra adım adım değişti. ABD, SSCB’den, Japonya-SSCB saldırmazlık anlaşmasını feshederek Japonya’ya savaş açmasını böylece savaşı daha hızlı bitirmeyi önerdi. SSCB ise Çin’in Dış Moğolistan’ın bağımsızlığını tanıması durumunda Japonya’ya savaş ilan edebileceğini söyledi. ABD ve SSCB baskısı altında kalan Çan Kay Şek, SSCB’nin talebini kabul etmek zorunda kaldı. 9 Temmuz 1945 yılında verilen cevapta SSCB’nin, Dış Moğolistan’ın bağımsızlık önerisinin düşünülebileceğini, karşılığında SSCB’nin Sinciang’daki Üç Bölge Devrimine verdiği desteği durdurmasını, Sinciang Ayaklanmasını bastırmak için Çin’e yardım etmesi konusunda taahhütte bulunmasını istedi. Stalin hemen şu cevabı verdi:

“Gerek Yan’an (devrim üssü), gerekse Sinciang, Çan Kay Şek’in liderliğine bağlı kalmalıdırlar. SSCB, Çin Hükûmetinin talebi doğrultusunda bu konuda açıklama yapabilir, ayrıca Çin tarafının SSCB’den Sinciang’a yapılan ‘silah kaçakçılığını’ önleme talebini de kabul edebilir.”

Bu tarihten sonra SSCB, Çin Hükûmet yetkilileriyle iletişime geçerek çözüm önerisinde bile bulundu. Zira SSCB, Üç Bölge Devrimine var gücüyle destek vererek devrimin zaferle sonuçlanmasını sağladığına göre gerektiğinde Üç Bölge Devriminin yönünü kontrol etmek ve değiştirmek gücüne de sahip olacaktır!

Bu tarihten sonra Üç Bölge Devrimi, SSCB için, Kuomintang Hükûmetini Dış Moğolistan’ın bağımsızlığına izin vermeye zorlamak için kullandığı bir koz haline geldi. Böylece Stalin, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin mevcudiyetine yönelik desteğini kesti.[23] II. Dünya Savaşı sona erer ermez “Çin-SSCB Dostluk ve İttifak Anlaşması” imzalandı. Anlaşmanın ekinde, “Son günlerde Sinciang’da meydana gelen olaylarla ilgili olarak SSCB Hükûmeti, Dostluk ve İttifak Anlaşması’nın 5. maddesinde işaret edildiği gibi Çin’in iç işlerine karışma niyetinde olmadığını yineler.” ifadesi yer aldı.

1946 yılı Nisan ayından itibaren başlayan barış görüşmeleri SSCB’nin yoğun arabuluculuk girişimleri sonucunda 6 Haziran’da resmen imzalandı. Barış maddelerinin imzalanıp yürürlüğe girmesiyle “Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükûmeti” var olma nedenini yitirdi ve dağıldı. Üç Bölge yönetimi, Çin’in Sinciang eyaletine bağlı bir bölgesel yönetim haline getirildi. Hükûmet Başkanı Elihan Töre yasal görevini kaybetti ve SSCB’ye çağırıldı. “Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükûmeti 27 Haziran’da son komite toplantısını yaparak barış anlaşmasına uygun olarak tüm yetkilerinden vazgeçtiğini ve Cumhuriyet’in varlığının sona erdiğini açıkladı.[24] Üç Bölge’nin de içinde bulunduğu Sinciang Eyalet Koalisyon Hükûmetinin 25 kişilik üyesi Merkezî Hükûmet tarafından onaylandı. 25 üyenin 10’u merkezden kalanları bölge yönetimlerinin önerdiği isimlerinden oluşuyordu.

1 Temmuz 1946 günü Sinciang Eyaleti Koalisyon Hükûmeti kuruldu. Ahmetcan Kasım ve arkadaşlarının ortak yayımladıkları mektupta şu ifadeler yer alıyordu:

“İli, Taçeng ve Ashan özel bölgelerinde kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükûmetinin misyonunu tamamladığı ve üç özel bölgenin Eyalet Koalisyon Hükûmetinin doğrudan yönetimine bağlandığını ilan ediyoruz. Eyaletin genelinde kurtuluş, eşitlik, özgürlük ve demokrasinin gerçekleştirilmesi temelinde birleşme ve barış gerçekleşmiştir.”

Üç Bölge Devriminin

doğru yola girmesi

Sinciang’da yaşayan farklı etnik gruplardan halkın kurtuluş mücadelelerinin Çin halkının topyekûn kurtuluşu uğruna verilen mücadelelerle birleşmesi sonucunda Üç Bölge Devrimi doğru yola girdi. Ayrıca Sinciang’da yaşayan farklı etnik gruplardan halkın kurtuluş mücadeleleri, bölücülüğe karşı vatanın sınır bölgelerini korumak için verilen mücadelelerle de birleşti. Ahmetcan Kasım ve Abdülkerim Abbasov gibi Uygur liderlerinin tarihe yaptıkları katkılar şu şekilde açıklanabilir: Sinciang’daki Uygurların temel çıkarlarının kendilerinin de içinde olduğu Çin milletinin çıkarlarıyla uyuştuğunu gösterdiler. Bu sebeple liderler dar etnik ve dinî önyargılardan kurtularak tarihin akışına ayak uydurmuş ve farklı etnik gruplardan gelen halka liderlik ederek bu teoriyi devrimci mücadelelerde hayata geçirmeyi başarmışlardır. Mao Zedung’un işaret ettiği gibi, “İli, Taçeng ve Ashan bölgelerindeki halkın mücadeleleri tüm Sinciang’ın ve tüm ülkenin kurtuluşuna önemli katkıda bulunmuştur.”[25]

ÇKP Merkez Komitesi önerisiyle 3 Şubat 1947’de Üç Bölge’deki Halk Devrim Partisi ve Sinciang Komünistler Birliği birleşerek Demokratik Devrim Partisi kuruldu. Partinin başkanlığına Abdülkerim Abbasov seçilirken Panislamizm ve Pantürkizm ile mücadele ilk defa temel ilke olarak tüzüğe yazıldı. Sinciang eyaleti Uygur Kültür Derneği tarafından 17 Şubat’ta düzenlenen geniş katılımlı toplantıda Ahmetcan Kasım derslerle dolu bir konuşma yaptı:

“Etnik özerkliğin sadece tek bir etnik grubun özgürlüğe kavuşmasını amaçladığını düşünenler büyük yanlışlık yapmış olurlar. Herkes bilmelidir ki Uygurların düşmanı Hanlar değil diktatörlük rejiminde barınan ve yolsuzluk yapan Han bürokratlarıdır. İkisini birbirine karıştırmamalı, Hanları düşman yerine koymamalıyız.”[26]

Ahmetcan Kasım aynı yılın Temmuz ayında Taçeng özel bölge yetkililerine gönderdiği mektupta şöyle demektedir:

“Devrimin ilk dönemlerinde Hanlara yönelik taraflı bakışımızı düzeltmeliyiz. Halkımızın geçmişte uğradığı baskılar Han halkından gelmedi. Suçlu olan Han diktatörleridir. Halkımız Han halkı ile az sayıdaki Han diktatörleri arasındaki ayırımı yaptıkça Han halkına karşı görüşleri de değişecektir. Han halkı bizi asimile etmeyi, polis rejimiyle yönetmeyi veya askerî güçle bastırmayı asla istemez. Bunları yapmak isteyenler Uygurların ne kadar düşmanı olursa Hanların da o kadar düşmanı olurlar.”[27]

Ağustos 1948’de Üç Bölge’deki devrimciler Sinciang Barışı ve Demokrasiyi Koruma Birliği’ni kurdular. Başkanlığa Ahmetcan Kasım’ın getirildiği örgütün kuruluş bildirisinde “Sinciang Birliği’nin Uygur, Kazak, Kırgız, Moğol, Hui, Han, Özbek ve diğer bütün etnik grupları birleştirerek yoksulluk, geri kalmışlık, mahrumiyet ve köleliği ebediyen kaldırarak Sinciang’ı barış, dostluk ve sevgi, adalet, hakikat ve özgürlük dolu bir topluma dönüştürmek için mücadele etme” programını savunuyordu.

Japon işgali sırasında da ÇKP’yi esas düşman gören Çan Kay Şek, bizzat kendi komutanları tarafından ÇKP ile ittifaka mecbur bırakılmıştı. İkinci Dünya Savaşının sonunda ABD’nin desteğini de alan Kuomintang, tüm Çin’e hâkim olmak için bütün gücüyle Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na saldırdı. Bu saldırı, Sinciang bölgesinde Üç Bölge Devrim hareketinin liderleri ve Kuomintang’a bağlı eyalet yönetimini karşı karşıya getirdi. Sovyetler Birliği yeni koşullarda Üç Bölge Hareketi’ni ekonomik ve askerî alanlarda destekleyerek ÇKP’nin yanında konumlandı. Fakat SSCB’nin verdiği desteğin anlamı öncekilerden farklıydı. SSCB, bölge halkının kaybettiği hakların geri alınmasına ve sahip olmaları gereken her şeye sahip çıkmak konusunda yardım edeceğini açık bir dille ifade etti.[28] 1948 yılının Ekim ayında SSCB’nin Dihua’daki Başkonsolosu da ayrılıkçı grupların Çin’den ayrılma girişimlerine asla sıcak bakmadığını belirtti. Bununla birlikte Sinciang içindeki mevcut sorunların kısa sürede çözülmesi gerektiğini, aksi takdirde üçüncü kişilerin bunu fırsat bilerek sorunların çözümünü daha da zorlaştırabileceğini söyledi.[29]

Çin iç savaşının sonuna doğru Mao Zedung 17 Ağustos 1949’da Ahmetcan Kasım’a gönderdiği mektupta, Sinciang halkının mücadelesinin tüm Çin halkının demokratik devrim hareketinin bir parçası olduğunu yazarak eylül ayında Pekin’de düzenlenecek “Yeni Siyasî Danışma Konferansı”na davet ederek beş temsilci göndermesini istedi.[30] Ahmetcan Kasım ve Abdülkerim Abbasov’un da içinde olduğu beş kişilik ekip Pekin’e giden uçağın düşmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. (Sinciang’da bölücü ve şeriatçılığa karşı birliği savunan devrimcilikte ısrar eden Ahmet Kasım ve Abdülkerim Abbasov gibi liderlerin daha fazla araştırılması ve Türk kamuoyuna tanıtılması önümüzde duran önemli görevlerden biri olmalıdır.) Yeniden belirlenen heyet Seyfeddin Aziz başkanlığında Pekin’de yapılan konferansa katıldı. Seyfeddin Aziz konferansın başkanlık divan üyeliğine seçildi.

İç savaşın sonuna doğru Sinciang’daki ÇKP üyeleri Kuomintang’a bağlı eyalet yönetimine kan dökülmeden teslim olmalarını önerdi. Barışçı bir teslim için Kuomintang’a karşı isyan etmelerini, Çan Kay Şek’ten ayrıldıklarını ilan etmelerini, siyasî tutukluların serbest bırakılmasını ve ÇKP’nin programını gerçekleştirmek için mücadele edeceklerini açıklamalarını istedi. Sinciang Eyaleti Hükûmeti 26 Eylül günü olağanüstü toplanarak Kuomintang yönetimi ile olan bütün ilişkileri kestiklerini ve barışçı ayaklanmayı başlattıklarını bildirdiler. 17 Aralık’ta Sinciang Eyaleti Halk Hükûmeti ve Sinciang Askerî Bölge Komutanlığı’nın kuruluşu ilan edildi. Böylece Sinciang’da yaşayan bütün etnik gruplardan halk kurtuluşa kavuşarak yepyeni bir döneme girdi.

Bölgesel etnik özerklik

Bölgesel etnik özerklik, üniter devlet yapısı içinde sayıca azınlıkta olan çeşitli etnik grupların toplu halde yaşadıkları bölgelerde devletin birleşik yönetimi altında kurulan bölgesel özerklik sistemidir. Bu sistem çerçevesinde özerklik haklarını kullanan yerel özerk yönetim organları kurulur ve özerk bölgelerin iç işleri özerklik hakkına sahip etnik gruplar tarafından yönetilir. Çin’de uygulanan bölgesel etnik özerklik sistemi, etnik özerkliği bölgesel özerklikle birleştiren bir sistemdir. Özerkliğin uygulandığı yerlerdeki idarî dağılım, özerk bölge, özerk il, özerk ilçe olarak üzere üç kademeye ayrılır ve bu bölünme içindeki birimler Çin’in diğer bölgelerine uygulanan normal yönetim sistemi içindeki eyalet, bölge ve ilçeler ile eşit statüye sahiptir. Özerk yönetimlerin şekil ve idarî statüleri esnek ve çok çeşitlidir:

1. Tek bir etnik grubun toplu halde yaşadığı bölge temelinde kurulan özerk birimler. Örneğin: Sinciang Uygur Özerk Bölgesi.

2. İki etnik grubun toplu halde yaşadığı bölgede kurulan özerk birimler. Örneğin: Hunan Eyaleti’nin Şiangşi Tujia-Miao Özerk İli.

3. Birçok etnik grubun toplu halde yaşadığı bölgede kurulan özerk birimler. Örneğin: Guangşi Longşen Etnik Topluluklar Özerk İlçesi.

4. Büyük bir etnik özerk birim içinde yer alan ve nüfusu nispeten az olan bir etnik grubun toplu halde yaşadığı bölgede kurulan özerk birimler. Örneğin: Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin İli Kazak ili.

5. Bir etnik grubun birçok yerde topluca yaşadığı halde aynı etnik grup için kurulan birden fazla özerk birimler. Örneğin: Tibet Özerk Bölgesi, Çinghai Eyaleti’nin Huanghan Tibet Özerk İli, Gansu Eyaleti’nin Tiancu Tibet Özerk İlçesi, Siçuan Eyaleti’nin Muli Tibet Özerk İlçesi.

Çin’de 5 özerk Bölge, 30 özerk İl, 120 özerk ilçe olmak üzere toplam 155 etnik özerk birim ve 1256 etnik nahiye bulunmaktadır. Çin’in 55 etnik grubundan 44’ü kendi etnik özerk birimlere sahiptir. Çeşitli etnik topluluklarda tarih boyunca görülen yoğun göç nedeniyle Çin’deki etnik dağılım, geçirdiği uzun tarihsel değişimden sonra günümüzde genel açıdan iç içe, dar açıdan ise topluca yaşama özelliği gösteriyor. Nüfusu en kalabalık olan Han halkı ülkenin her köşesine yayılırken, nüfusları nispeten az olan azınlık etnik halklar ülkenin değişik bölgelerinde dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda azınlık etnik topluluklarının nüfusun toplam nüfusa oranı % 6 idi. Guangşi, Tibet ve Sinciang gibi az sayıdaki bölgeler hariç, azınlık etnik topluluklarının bulunduğu çoğu bölgelerde Hanlar hâlâ yerel nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Ancak bu bölgelerin toplam büyüklüğü ÇHC topraklarının yarısından fazlasını teşkil etmektedir. Uzun tarihsel süreçlerde etnik gruplar arasında siyasî, ekonomik ve kültürel alanlarda sıkı ilişkiler kuruldu. Ortak değerleri paylaşan ancak farklı özellikleri de koruyan etnik topluluklar arasındaki sıkı işbirliğine dayanan ve devletin merkeziyetçi ve birleşik yönetimine bağlı kalan bölgesel etnik özerk sisteminin kurulması bütün etnik toplulukların ortak iradesidir.

Çin’de bölgesel etnik özerklik sisteminin kuruluşu uzun süren arayış ve pratiklerin sonucudur. 1947’de Çin’in ilk eyalet düzeyindeki etnik özerk yönetim birimi İç Moğolistan Özerk Bölgesi, ÇKP’nin yönetimi altında kuruldu. Daha sonra Sinciang Uygur Özerk Bölgesi (Ekim 1955), Guangşi Cuang Özerk Bölgesi (Mart 1958), Ningşia Hui Özerk Bölgesi (Ekim 1958) ve Tibet Özerk Bölgesi (Eylül 1965) kurulmuştur.

Sinciang’da çok çeşitli bölgesel

özerklik yönetimlerinin kuruluşu

Nisan 1953’te ÇKP Merkez Komitesi Sinciang’daki bölgesel etnik özerklik çalışması ile ilgili iki kez talimat verdi. İçeriği ise şu şekilde idi:

1. Sinciang’da bölgesel etnik özerklik uygulamak son derece önemli bir siyasî görevdir. Dolayısıyla uygulama sürecinde partinin yönetimi güçlendirilmeli; ihtiyatlı ve sağlam adımlarla ilerleme ilkesi izlenmelidir. Toprak reformunun sona ermesinden sonra özerklik uygulamasına önce Uygurların dışındaki diğer etnik grupların toplu halde yaşadıkları bölgelerden başlanacak. Bu temelde tüm eyaleti kapsayacak bölgesel etnik özerklik yönetimin kurulması ile ilgili hazırlıklara geçilmelidir. Yani küçükten büyüğe doğru ilerleme stratejisi izlenmiştir.

2. Sinciang’da nesiller boyu yaşayan 13 etnik grup bulunmaktadır. Sinciang’ın başlıca etnik grubu statüsünde bulunan Uygurlar, bölgesel etnik özerkliğe geçiş sürecinde ya da sonrasında bölgede yaşayan diğer kardeş etnik grupları gözetmeli; dikkatlerini etnik grupların toplu halde yaşadıkları bölgeler üzerinde yoğunlaştırırken bütün etnik özerklik birimlerin ekonomik ve siyasî gelişme ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmalı, azınlıkta kalan bütün etnik grupların ekonomik açıdan eşit haklara sahip olmalarını sağlarken kendilerine gösterdiği ilgi ve yardımları gerçek yaşamda onlara hissettirmelidirler.

3. Bölgesel etnik özerklik uygulaması ve etnik politika ile ilgili tanıtım ve eğitim süresinde vatanseverlik eğitimi önemle vurgulanmalıdır. Bu eğitim, özellikle Sinciang için çok daha büyük ve gerçekçi bir önem taşımaktadır.[31]

Kurulacak özerk bölgenin isminin nasıl belirleneceği de bütün etnik grupların temsilcilerinde, sosyal-kültürel çevrelerde, çeşitli düzeylerdeki halk meclisleri ve siyasî danışma konferanslarının toplantılarında defalarca tartışıldı. Fikir ayrılıkları daha çok “Sinciang” ve “Uygur” sözcüklerinin kullanılıp kullanılmaması üzerine yoğunlaştı. Sonunda aşağıdaki gerekçelerle belirli sonuçlara ulaşıldı:

1. Daha önce kurulmuş olan bütün özerk il ve ilçelerin isimlerinde hem yörelerin hem de etnik grupların adları yer almıştı. Uygurlar Sinciang’daki en büyük etnik grup olduğuna göre kurulacak olan eyalet düzeyindeki etnik özerk biriminin Uygur toplumunun adını taşıması gerekli olduğu gibi “Bölgesel Etnik Özerkliğin Uygulama Programı”nda belirtilen ilkelere de uygun olacaktır. Eğer bölgeye sadece Sinciang Özerk Bölgesi adı verilirse, Uygurların bölgede yaşayan diğer etnik gruplar ile dayanışma içine girmelerine yarar sağlamasına rağmen hangi etnik grubun özerklik hakkını kullandığı anlaşılamayacaktır.

2. “…istan” eki, geçmişte bölücüler tarafından sıkça kullanılan “Doğu Türkistan”la kolayca karıştırılabilirdi. Bunun yanı sıra “…istan” eki Pakistan örneğinde olduğu gibi bazı bağımsız ülkelerin isminde kullanılıyor. Sinciang, isminde “…istan” eki alması durumunda yanlışlıkla bağımsız bir ülke olarak anlaşılabilirdi.

3. “Sinciang Uygur Özerk Bölgesi” şeklinde kullanılması, Uygurların diğer bütün etnik gruplarla birlik ve beraberlik içine girerek Sinciang’da bölgesel özerklik hakkını kullanmasını ifade ettiği için, Uygurlar da başka etnik gruplarla birlikte Sinciang’ı ortaklaşa kalkındırma yönünde sorumluluk duygusu uyandırmasında da yararlı olacaktır.

Varılan bu fikir birliği ışığında ÇKP Merkez Komitesi Sinciang Şubesi kurulacak özerk bölgeye “Sinciang Uygur Özerk Bölgesi” ismini koymayı kararlaştırdı ve onay almak üzere ÇKP Merkez Komitesi’ne gönderdi.[32] 12 Eylül 1955 tarihinde 1. Çin Ulusal Halk Meclisi Daimi Komitesi 21. Toplantısı’nda kabul edildi. Sinciang Eyaleti kaldırıldı. Seyfeddin Aziz, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi Başkanlığı’na seçilirken, Gao Cinçun (Han), İminov (Uygur) ve Pethan Skulbayev (Kazak) başkan yardımcılıklarına getirildiler.

Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’ni sadece “Uygurların Yeri” olarak görmek hem yanlı hem de yanlış bir bakış açısıdır. Dönemin ÇHC Başbakanı Co Enlay 1957 yılında Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin adı konusunda görüşlerini açıklarken bazı yaklaşımları da eleştirmiştir:

“Bizim uyguladığımız, Çin’deki duruma uygun ve etnik gruplar arasındaki işbirliğine yararlı olan bölgesel etnik özerklik sistemidir. Biz, etnik grupların birbirinden ayrı ayrı yaşamalarını vurgulamayız. Eğer şimdi bunu vurgularsak emperyalistlere bir fırsat vermiş olacağız. Başaramazlarsa bile etnik gruplar arasındaki işbirliğinde sorunlar çıkartılacaktır. Örneğin kurtuluştan önce bazı gerici güçlerin Sinciang’da başlattıkları ‘Doğu Türkistan’ı yaratma gibi bölücülük girişimleri emperyalistlerin aleti olmuştur. Bunu göz önünde bulundurduğumuz için Sinciang Uygur Özerk Bölgesi kurulurken Uyguristan sözcüğünün kullanılmasını onaylamadık. Çünkü Sinciang’da yalnız Uygurlar değil 12 farklı etnik grup daha yaşamaktadır. Biz, 13 farklı etnik gruba göre 13 ‘…istan’ yaratabilecek durumda değiliz. Parti ve hükûmetimiz Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin kurulmasına karar verdi ve Sincianglı yoldaşlarımız da bu kararı desteklediler. Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin başında yine Uygur şapkası var. Çünkü Uygur topluluğu Sinciang’da çoğunlukta olan bir etnik grup ve bölge nüfusunun % 70’ini oluşturuyor. Diğer etnik gruplar arasındaki işbirliğini de ifade ediyor. Bu kritik meselenin yeterince aydınlatılması gerekiyor.”[33]

Uygurların yönetim kademelerinde

temsili ve uygulamalar

Sinciang’ın barışçı yollardan kurtuluşa kavuşmasından sonraki ilk yıllarda Uygur yöneticilerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdı. 1950 yılında Sinciang’ın tamamında bu rakam 3000 kadardı. 1955’te 46 bin, 1965’te 67 bine, 1975’te ise 93 bine yükseldi. 1985 yılında ise 192 bine yükselmişti.[34] Hâlâ Sinciang’daki kaymakam ve mahalle başkanlarının % 83’ü, özerk bölge düzeyindeki kurumlarda çalışan yöneticilerin % 55’i, özel komiserlik, valilik ve genel müdürlük düzeylerindeki yöneticilerin % 43’ü Uygur ağırlıklı farklı etnik gruplar tarafından temsil edilmektedir.

Birçok kesin ve tartışılmaz olan Çin yasaları, Sinciang’ın somut durumu göz önünde bulundurularak hukukî düzenlemeler yoluyla değiştirilmiştir. Örneğin, 1980 yılında yürürlüğe giren ÇHC Medenî Kanunu’na göre Çinli vatandaşların yasal evlenme yaşı erkekler için 22, kadınlar için 20 idi. Fakat bu durum Sinciang tarihinde görülen erken evlenme gelenekleri sebebiyle ek düzenlemelerle erkekler için 20, kadınlar için 18 olarak değiştirildi. Sinciang’da uygulanan yasaların, “Hanlar için daha sıkı etnik azınlıklar için daha gevşek” olarak uygulanması gerektiği ÇKP tarafından benimsenmişti. Sinciang şehir ve kasaba merkezlerinde yaşayan Han çiftleri sadece bir çocuk sahibi olabilirken Uygurlar iki çocuğa sahip olabilirdi. Köylerde yaşayan Hanlar iki çocuğa sahip olabilirken Uygurlar üç eğer bazı şartları sağlarlarsa dört çocuğa sahip olabiliyorlar.

Çin’de yaşayan bütün etnik gruplar eşit haklara sahiptirler. ÇHC Anayasası’nda konu ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır:

“Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün etnik gruplar eşittir. Devlet, azınlıkta olan etnik grupların yasal hak ve çıkarlarını güvence altına alır, bütün etnik gruplar arasındaki eşitlik, dayanışma ve yardımlaşma ilişkilerini koruyup geliştirir. Herhangi bir etnik gruba karşı ayırım ve baskı yapılması ile etnik gruplar arasındaki dayanışmayı bozmayı ve etnik bölünmeyi yaratmayı amaçlayan girişimlerde bulunulması yasaktır. Çin’in etnik işler konusunda izlediği temel bir ilke olan etnik gruplar arası eşitlik, bütün etnik gruplardan vatandaşların kendilerinin ve devletin efendisi olmalarının temel güvencesidir.”

Sinciang, birçok etnik dil ve yazının bir arada kullanıldığı bir bölgedir. Hâlâ bölgede 13 yerli halka ait 10 çeşit dil ve 8 çeşit yazı kullanılmaktadır. Mandarin Çince ve Uygurca, farklı etnik gruplar arasındaki iletişimde kullanılan esas dillerdir ve aynı zamanda özerk bölgenin resmî dilleridir. Özerk bölgenin hükûmet ve kuruluşlarının evrak, ilan, belge ve formlarında hem Uygurca hem de Çince yazıları kullanılmak zorundadır. Sinciang’daki yayınevleri Uygurca, Çince, Kazakça, Moğolca, Kırgızca, Şibece olmak üzere 6 dilde gazete, dergi, kitap ve ders kitapları yayımlamaktadır. Yayımlanan kitap ve sesli-görüntülü yayınların % 70’i azınlık etnik grupların dillerindedir. Sinciang halk radyosu Uygurca ve Çince olarak başladığı yayın hayatına bugün Kazakça, Moğolca ve Kırgızca dillerini de ekleyerek yayın hayatına devam etmektedir. İlk ve orta düzeydeki eğitim kurumlarında Uygurca, Çince, Kazakça, Moğolca, Kırgızca, Rusça ve Şibece olmak üzere toplam 7 dilde ders verilmektedir. 2000 yılında Sinciang’da sadece azınlık etnik grupların dilleriyle ders verilen ilk ve orta düzeyli eğitim kurumlarının sayısı 5914’tür. Bu rakam tüm Sinciang’daki ilk ve orta düzeyli eğitim kurumların toplam sayısının % 70’ini oluşturmaktadır. Çin’de, yılda bir defa düzenlenen yükseköğretim kurumlarına giriş sınavlarına Uygurca, Çince, Moğolca, Kazakça dâhil birçok dilden katılabiliniyor. Yükseköğretim kurumları ve özel meslekî okullara başvuran azınlık etnik gruplardan öğrenciler için bir yandan puanlara dayalı öğrenci seçme metodu uygulanırken bir yandan da barajı düşürmek gibi ayrıcalıklar tanınıyor.

Sinciang’da İslamiyet’e inanan bütün etnik gruplar (Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar ve diğerleri) Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı sırasında bayram tatili yapma hakkına sahiptirler. Noel ve Paskalya bayramları ise bölgedeki Rus nüfusu için resmî tatildir.

Sonuç

Çin Devleti, Afyon Savaşları ile adım adım sömürgeleştirildi ve Japon işgali ile yok edilmek istendi. Çin’in batı sınırı olan Sinciang’da da ayrılıkçı etnik milliyetçilik üzerinden Çin’i bölme planı uygulanmaya çalışılmıştır. Uygurlar, yüzyıllardır diğer etnik gruplarla birlikte yaşadığı için başta kültür olmak üzere birçok alanda diğer etnik gruplarla etkileşim içine girmiştir. Etnik milliyetçiliğin, aynı havayı soluyan Çin milletini bölmeye yeterli olmayacağını gören kuvvetler en belirgin ayırım olan dini kullanmışlardır. Fakat dini ayırımı kullanırken her zaman ayrılıkçı söylemler ve tavırlar benimsemişlerdir. Doğu Türkistan ayrılıkçılığının arkasında duranların iddiası Uygurların “özgürlüğü”dür. Ama talepleri şeriat uygulamalarına dayalı bir devlet kurmaktır. Zaten iddialar özellikle Uygurlara zorla domuz eti yedirme, komünist ideoloji ile Uygurları dinden çıkarma ve Uygurların dinî görevleri yerine getirmelerine müsaade etmeme üzerine kurulmaktadır. Dikkatinizi çekeceği gibi bölgede yaşayan İslam dinine inanan ve Türk kökenli halklar olan Kazaklara ve Kırgızlara değil sadece Uygurlara karşıdır uygulamalar. Fakat Uygurlara karşı yapıldığı iddia edilen baskıların tamamı dinle ilgilidir, millî değildir. Dinî vecibelerin yerine getirilemediği iddiası da doğru değildir. 21 milyon nüfuslu ve % 60’ı Müslüman olan Sinciang’da 24 bin cami bulunmaktadır. 81 milyon nüfuslu ve % 96’sı Müslüman olan Türkiye’de 85 bin cami, 95 milyon nüfuslu ve % 85’i Müslüman olan Mısır’da ise 114 bin cami bulunmaktadır. Yani Sinciang’da 525 Müslümana bir cami düşmektedir. Türkiye’de bu rakam 933, Mısır’da ise 708’dir. Örnekten de görüldüğü üzere kişi başına düşen camii ortalamasında Sinciang’daki oran Türkiye ve Mısır’dakilerden ilerdedir. Bu örnek bile Sinciang’da İslam dininin yasaklandığı yalanını ortaya çıkarmaya yetmektedir.

 

[1] Çin’in Xinjiang Bölgesi Geçmişi ve Şimdiki Durumu, Sinciang Halk Yayınevi, sf. 109

[2] M.N. Venukov, Rusya’nın Kontrolündeki Asya Sınırlarında Yolculuk, Petersburg, 1868, S.121.

[3] Yang Zengşin, Buguozhai Günlüğü, 9. Cilt

[4] Xinjiang’da bazı Uygur ailelerine verilmiş büyük araziler.

[5] Yaolebosi Hatıraları, Biyografi Edebiyat Yayınevi, Tayvan, Aralık 1970, s. 8.

[6] “Çin’in Xinjiang Bölgesi Geçmişi ve Şimdiki Durumu”, Xinjiang Halk Yayınevi, s.130.

[7] Fang Wen, ‘’Tanrı Dağları’ndaki Kar ve Rüzgarlar’’, Liaoning Halk Yayınevi, 1986.

[8] 4 Mayıs 1919 gençlik hareketi. Birinci Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Barış Konferans’ında Çin’in Shangdong eyaleti savaşta yenilen Almanya’dan alınır ve Çin yerine Japonya’ya verilir. Başta Pekin olmak üzere Çin genelinde üniversitelerde eylemler başlar. Eylem kısa sürede bir halk hareketine dönüşür ve Shanghai’daki işçiler grev ilan eder. Bugün Çin Gençlik Bayramı olarak kutlanmaktadır.

[9] Çin Komünist Partisi’nin Xinjiang’daki Tarihi, 1. Cilt, Hazırlayan: Çin Komünist Partisi Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Komitesi Parti Tarihi Araştırma Ofisi, Xinjiang Halk Yayınevi, Urumçi, 1999, s.63.

[10] “Çin’in Xinjiang Bölgesi Geçmişi ve Şimdiki Durumu”, s. 142.

[11] A.g.m., s.145.

[12] Xinjiang’daki Askeri Diktatörler ve Müslümanlar: 1919-1949 yılları arasındaki Minguo döneminde Xinjiang’ın Siyasi Tarihi, 58. Sayfası.

[13] “Çin’in Xinjiang Bölgesi Geçmişi ve Şimdiki Durumu”, s.149.

[14] Xinjiang’daki Askeri Diktatörler ve Müslümanlar: 1919-1949 yılları arasındaki Minguo döneminde Xinjiang’ın Siyasi Tarihi, 61. Sayfası

[15] A. H. Hyfez, SSCB’nin Diplomasisi ve Doğulu Milliyetler (1921-1927), 1968, Moskova, s. 128-129.

[16] A.g.e.

[17] B.Balmin, Barnaul, 1941-1949 yılları arasında SSCB-Çin İlişkilerinde Xinjiang, 1999, s.59-60.

[18] L. Benson, İli İsyanı, İngilizce baskısı, Londra, 1990, s.200-205.

[19] Xinjiang’daki Üç Bölge Devrimi ile İlgili Önemli Olayların Kayıtları, s.51-52.

[20] Xinjiang’daki Üç Bölge Devrimi ile İlgili Önemli Olayların Kayıtları, s.50-69-71-131-154.

[21] A.D.W. Forbes, Xinjiang’daki Askeri Diktatörler ve Müslümanlar: 1911-1949 yılları arasındaki Minguo Döneminde Xinjiang’ın Siyasi Tarihi, s.103; Seyfeddin Aziz’in Hatıraları, Huaxia Yayınevi, Beijing, 1993, s.330.

[22] Rusya Federasyonu Devlet Arşivleri Bölüm 9401C (Molotov Bölümü), Katalog 2, Cilt 104, S.116.

[23] Galinoviç, İki Mareşal: Stalin ve Çan Kay Şek, Çince çevirisi, Sichun Halk Yayınevi, Chengdu, 1999, s.177.

[24] Rusya Federasyonu Devlet Arşivi, N. B. Stalin Özel Bölümü P-9491C/Y Katalog 2, Cilt 137, S.208-211.

[25] Xinjiang’daki Üç Bölge Devrimi ile İlgili Önemli Olayların Kayıtları, s.339.

[26] A.g.e., s.213-215.

[27] A.g.e., s.243-244.

[28] A.g.e., s.202.

[29] A.g.e., s.281.

[30] A.g.e., s.308.

[31] Çin Komünist Partisi’nin Xinjiang’daki Tarihinde Yaşanan Önemli Olayların Kayıtları, Cilt 1, s.91-92.

[32] Zhang Erju, Çin’de Bölgesel Etnik Özerkliğin Genel Tarihi, Milliyetler Yayınevi, 1995 baskısı, s.191-192; Çağdaş Çin’deki Etnik Çalışmalar Cilt 1, Çağdaş Çin Yayınevi, 1993 baskısı, s.224.

[33] Çin’in Etnik Politikasıyla İlgili Bazı Sorunlar, Zhou Enlai/Çin Komünist Partisi Liderlerinin Etnik Soruna İlişkin Açıklamaları, Çin Devlet Etnik İşleri Komisyonu Siyaset Araştırma Ofisi, Etnik Yayınevi, 1994, s.175.

[34] Çin’in Xinjiang Bölgesi Geçmişi ve Şimdiki Durumu, Xinjiang Halk Yayınevi, s.196.

 

NOT: Bu makale Teori dergisinin Şubat 2019 tarihli 349. sayısında yayımlanmıştır.

Tarih