Kaplanın Sırtında: Bir Abdülhamit güzellemesi

Zülfü Livaneli’nin son romanı Kaplanın Sırtında, “Hürriyet ve İstibdat” alt başlığıyla, İnkılâp Kitabevi etiketiyle yayımlandı. Kitabın hemen başında İlber Ortaylı, Abdülhamit devri karşıtı düşüncenin fazla abartıldığı ve romanın buna karşı bir reaksiyon olduğu notunu düşmüş. Taner Timur ise romanın, Abdülhamit rejimini alışılagelmiş klişelerden kurtardığını vurgulamış. Bu iki görüş romanın tezlerinin özeti niteliğinde.

Roman piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra Livaneli kimi basın organlarına röportajlar verdi. Son olarak da Oksijen gazetesi, 29 Temmuz tarihli sayısında, Livaneli’nin kitabından bir bölüm yayımladıktan sonra “Hangi Abdülhamit” sorusuyla bir soruşturma açtı.

Bu yazımda, Livaneli röportajlarına ve Oksijen gazetesinin soruşturmasına da gönderme yaparak eleştirilerime yer vereceğim.

* * *

Livaneli odağına Abdülhamit’i aldığı romanında, Abdülhamit okumasını iki temel üzerinde yapıyor. Biri Abdülhamit’in Batıcılığı, diğeri ise İttihatçılık eleştirisi. Bu iki zemin, yani Abdülhamit’in Batıcılığı ve İttihatçılık eleştirisi, Livaneli’yi, ister istemez Abdülhamit’i temize çekme noktasına sürüklemiş.

Althuser, sanat yapıtının ideolojiyi yansıtmadığını, ele verdiğini söylemişti. Kaplanın Sırtında romanı da Livaneli’nin ideolojisini ele veriyor. Çünkü Livaneli’nin ideolojisi Solu Batıcılıkla eşleştiren bir düzenek üzerine kurulu. Bu yüzden, “Sol Abdülhamit” yaratma kaygısıyla yazılmış bu roman. Sonuçta Abdülhamit, Türk tarihinin en istikrarlı ve tutarlı Batıcılığını simgeliyor ve İttihatçılık eleştirisinin de en köklü temsilcisi.

Zaten roman da buna birçok bölümde dikkat çekiyor. Abdülhamit’ten Batı hayranlığını dinlemesi, romanın ana karakterlerinden biri olan Doktor’u oldukça şaşırtıyor. Çünkü bu Abdülhamit, karşı çıktığı, nefret ettiği, tanıdığı Abdülhamit’e benzemiyor.

Doktor, ittihatçı bir subay. İttihatçıların hedefi ise Osmanlı’yı Batılılaştırmak. Abdülhamit’i devirme nedenleri de Abdulhamit’in Osmanlı’nın Batılılaşmasının önündeki en büyük engel olması. Doktor, Abdülhamit’le sohbetlerinde bu gerçeğin, daha doğrusu inandıklarının yanlış olduğunu kavrıyor ve bir sorgulama süreci başlıyor. Abdülhamit Osmanlı’yı Batılılaştırma yönünde önemli işler yapmıştı, yaşamı, kültürü, inançları hep Batılıydı, Doğulu olan hiçbir şeyi sevmiyordu, öyleyse İttihatçılar onu niye devirmişti?

Abdülhamit’in Batıcılığı noktasında hiçbir tartışma yok. Livaneli romanında Abdülhamit’in ne kadar Batıcı oluğunu anlatıyor. Bilinen en genel gerçekleri, edebi bir dille, yeniden üretiyor. Buradaki yenilik şudur: Abdülhamit İttihatçılara göre daha Batıcıdır, dolayısıyla daha soldadır.

İttihatçıların Batı ile ilişkisi, demokratik devrimlerin değerleriyle sınırlıydı. Zaten en sonunda Batı ile savaştılar. Tanzimatçı anlamda hiçbir zaman Batıcı olmadılar; Batı’yı taklit etmediler; Batı’da gerçekleşen demokratik devrimlerin değerlerini, ilkelerini ve kurumlarını hayata geçirmekti dertleri. Bunu kısmen başardılar, daha çok başaramadılar. Onların başaramadıklarını Kemalistler başardı.

Abdülhamit ise “Tanzimat Çocuğu”ydu; Batı ile ilişkisi bir yarı sömürgeleşme ilişkisiydi. Doğan Avcıoğlu, “Türkiye’nin Düzeni” kitabında, Abdülhamit için yeni gelişen Osmanlı bürokrasi sınıfının tepesindeki isimdir diyor. Son derece doğru bir saptama. Tanzimat’la birlikte Osmanlı’da yeni bir bürokrasi sınıfı yaratıldı ve Abdülhamit, Batı için tipik bir sömürge ülkesi liderinin özelliklerine sahip olacak şekilde, bunu besleyen toplumsal koşullar içerisinde yetişti. Elbette döneminin uluslararası koşullarını değerlendirmesini de bildi. Ancak bu genel yargıyı boşa çıkarmıyor, aksine besliyor. Tanzimat Çocuğu yakıştırması bu bakımdan anlamlı.

Romanın da ileri sürdüğü gibi Abdülhamit Batıcıdır, Batıcılık ise Solculuk değildir. Solculuk, demokratik devrimciliktir, İttihatçılar ise demokratik devrimcidir.

* * *

Tarih romanı yazmanın zorluklarından biri, tarihsel eleştirilerde nesnel olmaktır. Romancının ideolojisi, çoğu zaman buna engel olabiliyor. Zorluk buradadır. İdeolojik yaklaşımını nesnellikten sapmadan verebilmektedir. Türk edebiyatında Kemal Tahir romanları, Batı edebiyatında Balzac, Zola romanları, bu zorluğun aşılması yönünde önemli örnekler.

Livaneli romanda bu zorluğu aşamamış. Abdülhamit kendisine yönelik bütün eleştirilere yanıt vermekte, ancak İttihatçılar bu haktan mahrum bırakılmış.

Roman Abdülhamit’in devrilmesinin iyi sonuçlar vermediğini; Osmanlı’nın Batı’dan daha çok uzaklaştığını; Abdülhamit iyi bir dış politika ustasıyken İttihatçıların kendi iç kavgalarıyla uğraşarak vatanı gözden çıkardığını; toy, tecrübesiz, hırslarına ve kinlerine yenik düşen subaylar olduğunu; Abdülhamit’in, evet, hatalar yaptığını ama vatanda huzurun olduğunu, iç barışın bozulmadığını; İttihatçıların ise önce huzuru kaçırdığını, iç barışı bozduğunu ve Osmanlı’ya bir kargaşalık armağan ettiğini anlatıyor. Anlatıyor da anlatıyor. Fakat bunlara yanıt verecek bir tane İttihatçı karakter bulunmuyor romanda. Bulabildiğimiz İttihatçılar ise Abdülhamit etkisine giriyor, değerlerini sorguluyor ve en sonunda kendilerini eleştiriyor. Yani İttihatçılık eleştirisi hem Abdülhamit tarafından hem İttihatçılar tarafından hem de yazar tarafından yapılıyor.

* * *

Bu romanın niyetini Zülfü Livaneli röportajlarında söyledi: Abdülhamit Batıcıydı, Abdülhamitçiler ise Arapçı. Dolayısıyla Abdülhamitçiler, Abdülhamit geleneğinin devamcıları değillerdi. Roman bunu ortaya çıkardı, daha doğrusu bu teze dayanak oldu. Taner Timur da benzer bir değerlendirmeyi Oksijen gazetesinde yapıyor.

Abdülhamitçiler bir Abdülhamit mitosu yarattılar ve Abdülhamit gerçeği ile bunun arasında uçurum var. Ancak buradaki temel mesele, Abdülhamit İttihatçılar cepheleşmesinde olduğu gibi, Batı teslimiyetçiliği ile demokratik devrimlerin değerlerini savunmak arasındaki cepheleşmedir. İkisinin yönü de Batı. Ancak biri emperyalist Batı ittifakçılığı diğeri ise devrimci Batı kucaklaşması ve bu ikisi birbirinin düşmanıdır.

Özetle Livaneli bu romanıyla Batı’dan kopma eğilimi taşıyan “Abdülhamitçilere” Batı teslimiyetçiliğini öneriyor. O da farkında, Batı’dan koptuğunuz zaman Abdülhamitçilik kalmıyor. Çünkü Abdülhamitçilik retorik değil nesnel bir saptama. Dolayısıyla bugün Abdülhamitçilik, Batı programlarının aleti olmaktır.

Etiketler
abdülhamit; zülfü livaneli; kaplanın sırtında