Asya, insanlık tarihini yeniden yazacak mı?

Sara Toth Stub
Çeviri: Irmak İnci Özsüt

Nefud Çölü terk edilmiş sarı ve turuncu kum tepesidir. Arap Yarımadası’nın yaklaşık 25.000 mil karesini kaplar. Ancak on binlerce yıl önce bu alan yemyeşil bir göl ülkesiydi, iklimi insan yaşamı için daha uygun olabilirdi.

2016 Ocak ayında uluslararası arkeolog ve paleontologlar ekibi Nefud’un kum ve çakıl manzarasında Al Wusta adlı alanın eski göl yatağının yüzeyini inceliyordu. Gözleri fosilden, taş aletlerin parçalarından ve bölgenin geçmişinden kalan diğer bulgulardan soyulmuştu.

Primatların ve insanlara ait ilk kanıtların olduğu alandı. 2018’de laboratuar testleri, numunelerin 86.000 yıl önce yaşamış modern insana ait parmak kemiği olduğunu ortaya çıkardı.

Al Wusta’nın keşfinden önce, taş aletler biçimindeki kanıtlar, 55.000 ile 125.000 yıl önce Nefud’da bir miktar insan varlığını ortaya koymuştu. Antropologlar için, “insan” ve “insana benzeyen (hominin)”, kendimizle ilişkili bir çok türden herhangi biri anlamına gelebilir. Parmak kemiği bölgedeki en eski Homo Sapiens bulgusudur.

Kemiğin bulunması, bilim camiasında köklü bir anlatıyla çelişir. Özellikle Levant bölgesi olarak bilinen günümüz İsrail, Ürdün ve Lübnan bölgesinden elde edilen bulgular, Homo Sapiens’in Afrika’dan 120.000 yıl önce çıkmadığının ve Akdeniz kıyıları boyunca göç etmesinin muhtemel olduğunun anlaşılmasına sebep olmuştur. Bu insanlar Levant bölgesine yerleştiler ve kendi soyları ya da Afrika’da bulunan daha sonraki nesli on binlerce yıl sonra Avrupa’ya seyahat ettiler. Bazı tahminlere göre, anatomik olarak modern insanlar, yaklaşık 50.000 yıl öncesine kadar şu anki Al Wusta’da bulunamazdı.

Parmak kemiği, türümüzün Afrika kıtasından nasıl ve ne zaman ayrıldıklarına, birçok başlangıç ve bitiş ile dünyanın geri kalanını doldurma hikâyesine bükülme ekler. Özellikle  Asya’dan gelen yeni keşif ürünü, modern insanların ilk önce birçok rotadan yaklaşık 200.000 yıl önce ayrıldıklarını göstermektedir.

Bu bulgular, insanların bu göçleri neden yaptığına, geçmiş çevre koşullarının ne olduğuna ve Homo Sapiens’in diğer türlerle nasıl etkileştiği gibi cevaplanamayan sorulara ışık tuttu. Ancak değişen anlatı, aynı zamanda bilgimizin ne kadarının arkeologların ve diğer araştırmacıların çalıştığı yerlerden geldiğini ve bununla sınırlı olduğunu vurgulamaktadır. Coğrafi vurgu uzun zamandır bilimden değil, erişim, fon ve geleneklerden etkilenmiştir.

Uzun süredir Afrika dışına çıkmış insan yolculuklarının öyküsünün kritik bir şeyi kaçırmış olduğunun ilk kanıtı, İsrail’deki Misliya Mağarası’nda iyi çalışılmış Levant bölgesinden geldi. 2018’de arkeologlar, bu mağarada bir çene kemiği bulduğunu açıkladı.

On yıl süren bir araştırma sırasında üç farklı yöntemle tarihlenen kemik 177.000 ile 194.000 yıl arasındadır ve insanların burada en az 50.000 yıl yaşadığı zaman çizelgesini geriye çekmektedir. Ve çenenin altındaki katmanlarda bulunan eski taş aletler, insanların bu alanda daha uzun süre var olabileceğini düşündürmektedir.

İnsanların Afrika’dan ayrılıp Levant ya da başka yerlere yolculuk etmesi, çene kemiğinin tarihinden daha önce olması mümkündür. Bu düşünme çizgisi, bir grup bilginin 1970’lerde Yunanistan’da keşfedilen bir kafatası üzerinde yeni bulgular yayınladığı Temmuz 2019’da daha da çekiş kazandı. Yeni çalışmalar, bu fosilin bir insan olduğunu ve 210.000 yıldan daha eski olduğunu ileri sürdü.

Değişen zamana ek olarak, araştırmacılar, insanların Afrika’dan ayrıldıklarında nereye yolculuk ettiklerini yeniden düşünüyorlar. Al Wusta bulgulardan sadece bir örnek.

2015’te, Çin’deki araştırmacılar Hunan vilayetindeki bir mağarada 85.000 ile 120.000 yıl öncesine tarihlenen 47 insan dişi bulduklarını açıkladılar. Bu keşfe kadar, Güney Asya’da bulunan en eski modern insan fosilleri yaklaşık 45.000 yaşındaydı.

İspanya, Burgos’taki İnsan Evrimi Ulusal Araştırma Merkezi direktörü ve dişi keşfeden ve inceleyen ekibin üyesi adli tıp antropoloğu Maria Martinon Torres, bu yeni bulgular “bizi ne zaman ve nasıl dağıldığımızı yeniden düşünmekle yükümlü olduğumuzu ve Afrika’nın birden fazla dağılmasının olabileceğini, insanlar ve hayvanlar gibi, ekolojik veya coğrafi bir engel olmadığı sürece genişlemiş olabileceği” açıklamasını yaptı.

2018’de, Hindistan’daki araştırmacılar, gelişmiş taş aletler koleksiyonunun keşfi hakkında açıklama yaptılar. Bu bulgular, Homininlerin mevcudiyetinin, önceki araştırmaların öne sürdüğünden bin yıl öncesine, en az 170.000 yıla uzandığının göstergesi olduğunu söylediler. Bazı kanıtlar, erken insanların Arap Yarımadası üzerinden Afrika’yı doğrudan geçerek, Afrika dışındaki insanların en eski kanıtlarının çoğunun geldiği Levant’ı atlayarak doğrudan Asya’ya yönelmiş olabileceğini gösteriyor.

Yeni keşiflerin kombinasyonu, Homo Sapiens’in Afrika’dan dağılmasıyla ilişkili zamanlama, rotalar ve coğrafi menzil anlayışlarını değiştirdi. Ancak arkeologlar için buluntular da kör bir noktaya işaret ediyor. Martinón-Torres’in dediği gibi, “Bu bulgular Asya ile ilgili büyük bir uyarı notu.”

Gerçeği söylemek gerekirse, erken insan göçleri ve evrimiyle ilgili paleontoloji ve arkeolojinin coğrafi kapsamını genişletme ihtiyacı konusunda artan bir farkındalık var. Martinón-Torres, “Uzun bir süre, Asya insan evriminin ana akımında ikincil bir rolü olan bir çıkmaz gibi kabul edildi.” diye ekledi.

Yeni bulgular Asya’ya yönelik tutumların değiştiğini ve bu bölgeye giderek daha fazla ilgi gösterildiğini gösteriyor. Bu değişiklik, politik ve ekonomik değişiklikler ile kesişir. Son yirmi yılda, Çin daha önce çalışılmamış bölgelere davet ediyor. Yakın zamanda, Suudi Arabistan arkeoloji ve turizm için belirli alanlar açıyor.

Bilim insanları, erişim ve koşulların daha da iyileşeceğini umut ediyor. Aradaki zamanda, bu araştırma anatomik olarak modern insanların Afrika’yı beklenenden daha erken terk ettiğini ve kuzeye ek olarak Arap Yarımadası boyunca güneye gittiğini ortaya koyuyor.

Buna karşılık, Misliya Mağarası çene kemiğini birlikte keşfeden Hayfa Üniversitesi’nden bir arkeolog olan Mina Weinstein-Evron, son bulguların Homo Sapiens olduğundan şüpheleniyor, ancak anatomik olarak modern insan yayılımının hikâyesinin hâlâ açık olmadığını kabul ediyor. “‘Hiçbir şey bilmiyoruz. Burada bir delil ve orada bir delil var’ diyor. Ve sonra ‘göç’ ve ‘dağılma’ gibi bu büyük kelimeleri kullanıyoruz. Bilet alıyorlarmış gibi konuşuyoruz. Ama nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Onlar için muhtemelen bir hareket bile değildi, belki nesil başına 10 kilometre idi.”

Dahası, bazı genetik bulgular, insanların düşündüğünden daha önce Afrika’dan Asya’ya seyahat etse bile, bu erken insan göçlerinin nihayetinde evrimsel bir bakış açısıyla başarısız olması muhtemeldir. 2016’da Nature dergisinin yayımladığı 3 farklı bilim insanı grubunun sonuçlarına göre, Avrasyalıların DNA’sı Afrika’dan 60.000 ile 80.000 yıl önceki Afrikalılardan farklıydı. Başka bir deyişle, bugün yaşayan tüm insanlar, bu pencerede Neandertaller gibi diğer homininler Afrika’dan göç eden Homo Sapiens’in soyundandır.

Nature makalelerinin birini yazan biyoloji antropoloğu Luca Pagani: “Bununla birlikte, daha önceki göçler ilgi çekicidir. Hangi göçlerin başarılı olduğu fikrimizi değiştirmeyecek olsa da, dağılma konusunda daha çeşitli girişimler gösteriyor ve bu modern insan hikâyesinin önemli bir parçası.” diyor.

Gerçekten de, bazı erken insan göçlerinin başarısız olmasının nedenleri arkeolojideki önemli soruları aydınlatabilir. Örneğin, Martinón-Torres ve Çin’de çalışan meslektaşları, erken modern insanların Neandertallerle veya hareketlerini etkileyebilecek diğer homininlerle rekabet halinde olabileceğini öne sürdüler.

Kısacası, bu cesur insanların torunları hayatta kalmamış olabilirler, ancak hikâyeleri bizi geleceğe yönlendirebilirdi.

Not: Makale, sapiens.org’tan alınmıştır.

Tarih