Necib Mahfuz’da yanlış modernleşme eleştirisi: Kahire Modern

“Zalimler mutluluğuna kastettiğinde, hayatta kendinden başka bir şeyi önemsemeyen bir egoist nasıl tepki vermelidir?”  

Kurgusuyla Necib Mahfuz, romanda sorduğu bu soruya nihilizmi sistemin tortusuna ekleyerek cevap veriyor.

Necib Mahfuz’un Kahire Modern romanındaki başkahramanı Mahcub Abdüldâim şuna inanır:

“Vicdanı, namusu, dini, vatanseverliği ve erdemi reddederken nasıl açlıktan ölebilirdi? Gerçekten ahlaksızlaşan biri açlık çekmiş miydi bu dünyada?”

Yazar kahramanının nihilist olduğunu söylüyor. Açlıkla yüz yüze getiren yaşam koşulları içinde nihilizm, Mahcub’u yönetici sınıf şehvetinin hizmetine sunar. Zalimler mutluluğuna kastettiğinde ortaya çıkan egoist tepki, sisteme en ahlaksız şekilde eklemlenmek olacaktır.

Reformcu sosyalist Ali Taha hem dört üniversite öğrencisi arkadaşın başlangıçta en mutlusu hem de sistemle kişisel bağını güçlendirmeye en az ihtiyaç duyanı. Aslında Necib Mahfuz bize, eğer geçim araçlarına ulaşmakta zorlanmıyorsak, sistemin karşına dikilmenin kolaylaşacağını da söylüyor. “Mısır’ı köle bir ulustan bağımsız insanların ulusuna dönüştürmeyi” amaçlayacak reformcu derginin hiç de küçümsenemeyecek finansmanını da Ali Taha’nın zengin babası sağlayacaktır.

Mahfuz mutluluk ile geçim araçlarına ulaşım arasında doğrusal ilişki kurar; fakat bu mutluluk sistemle bağı içinde değil, onun dışında yaşanan aşk olarak okuyucuya sunuluyor. Grubun geçim araçlarına ulaşmakta en çok zorlanan üyesi kahramanımız Mahcub ise tüm kirlerini kabul ederek sistemin parçasına dönüşür. Doğuda nihilizm, toplumun karşısına yıkım olarak çıkar.    

Yazarın kahramanına, Reşid Paşa Konağı’ndaki “malikânelerden birinin mirasçısı olsaydım ve paşa babam ölmek üzere olsaydı, sabırsızca göçüp gitmesini bekliyor olurdum” diye düşündürtmesi, yoksul bir nihilistin aileyle nasıl ilişki kurduğunu okuyucuya göstermek içindir. Romanın kurgusu aile kavramı etrafında örülmüş.

Mahcub’un sefil hayat sürmesine ancak yeten 3 liranın her ay gelmesi, babasının çalışabilecek kadar sağlıklı olmasına bağlıdır. Olayların başlangıcında babası felç geçirir ve böylece Mahcub’un nihilizmi zorunluluklar içinde daha da güçlenir. Olaylar Mahcub’un bireyciliğini güçlendirerek başlıyor; yaşamın zorlukları Doğulu nihilizmin ahlakla çelişkisini derinleştiriyor.

Ne zaman ki Mahcub ailesine de pay ayırabilecek kadar para kazanmaya başlar, o zaman ailesi için ölerek sonsuz huzura ermelerini ve diğer insanlara huzur vermelerini isteyecektir. Necib Mahfuz’a göre çürüme bir yönüyle de ailenin çözülmesi ve dağılmasıdır ve baba, Mahcub’un tükeniş sahnesinde tekrar karşımıza çıkar.

Roman, reformcu monark Kavalalı Mehmet Âli Paşa tarafından işsiz kalmış bonapartistleri de istihdam ederek inşa edilen Mısır’ın 1922 sonrası İngiltere’den şekli bağımsızlığını kazanarak yoluna monarşiyle devam ettiği dönemde geçiyor. Elitler ve bürokrasi, İngiliz sömürge döneminin insanlarıdır. Seçilen örneklerden biri, babası İngiliz sömürgecilerinden kâr sağlayarak zenginleşmiş, Âma Kadınlar Derneğinin kurucusu, 60 yaşında olduğu halde genç erkeklere düşkünlüğüyle bilinen İkram Nevruz’dur. Yazar, Mısır hâkim sınıfının ahlak ve değer yoksunluğunu ve Avrupa mali sermayesinin eylemi olarak doğan filantropinin bile Mısır örneğinde o yoksunlukla ne kadar birleşebildiğini göstermek için İkram Nevruz’u ustaca kullanmış. 

Yazarın tarif ettiği Mısır’da bürokrasi ile iş dünyası ve gösteriş salonları iç içedir. Romanda “Hükümet tek bir ailedir ya da birçok aileden oluşan tek bir sınıf” deniliyor. Mahcub’u her türlü ahlaktan arındırarak o sınıfın kıyısına götüren, İkram Nevruz’la da tanıştıran, bürokrat Selim el- İhşidi Bey’dir.

Mahcub’a iş bulabilmesi için Selim el-İhşidi’nin başvurulmasını önerdiği iki isimden biri, bürokrasiye yerleştirdiklerinden iki yıl boyunca maaşının yarısını isteyen tanınmış işadamı Abdülaziz Rıdvan Bey, diğeri makama göre ücret talep eden meşhur müzisyen Devlet Hanımdır. İlki haç ziyareti nedeniyle ülke dışına çıktığından ve dönüşünü beklemek için vakit bulunmadığından, ikincisi ise Mahcub’un peşin ödeme için parası olmadığından elenir.

Bulunan çözüm, ödenebilecek en kötü bedeldir; Şihata Türki Usta’nın kızından “fahişe gelin” ve taşralı yoksul Abdüldâim Efendi’nin oğlundan “pezevenk damat” yaratan aileyi kurmak. Bu kararın en sert darbesi, sosyalist arkadaşa yönelir; gelin, Ali Taha’nın mutluluğunun kaynağı olan eski sevgilisidir. Doğulu yoksulun nihilizmi, reformcu sosyalistin mutluluğuna yönelen saldırının parçasına dönüşür. Fakat Mahfuz bu ahlaksız saldırganlığın amacına ulaşmasına izin vermemiş.

Emile Zola II. İmparatorluk döneminde insanları alt alta üst üste yaşatan Paris yoksulluğundan ya demimonde/kibar fahişe Nana’nın ya da erkek kardeşi Germinal’deki Etienne Lantier’in doğacağını anlatmıştı. Mahcub’un kurduğu aile Kahireli Nana’dır.

Yazar bu ilişkide kadını tamamen erdem yoksunu yapmamış. Mahcub izin vermese ahlaksız yasak ilişkiyi sürdürmeyeceğini karısı, Mahcub’un yüzüne söylüyor.     

Edebiyatta yanlış modernleşme eleştirisi, kendisini en çarpıcı şekilde kadın-erkek ilişkilerinin eleştirisinde ortaya koyar. Kahire Modern’de de en sonunda yüksek bürokrasinin yasak ilişki skandalı, Doğulu nihilizmin hezimeti olur.

Mahfuz bu ahlaksız evliliği, birçok aileden oluşan sınıfa alt basamaklardan giriş kapısı olarak sunuyor. Mahcub, bürokrasideki amirinin kendi karısıyla yasak ilişkisine göz yummak zorundadır ve bu ilişki sayesinde kahramanımız bürokraside tırmandıkça, “toplumu ve değerlerini yadsıması çarpıcı şekilde” tamamlanır.

Başka bir açıdan da Mahcub sistemin alt basamaklarındadır; bunu da Selim el- İhşidi Bey’den öğreniyoruz. Kısa süreliğine sosyeteyle ilişki kurma imkânı yakaladığında, sosyetenin tortusuyla ilişki kurabilmiştir; çünkü Avrupa yaşam biçimine karışma olanağı daha yüksek kaymak tabaka, o tarihte Avrupa seyahatindedir. 

Üniversite diplomalı nihilist Mahcub’un iş arama ve evlilikle sonuçlanan serüveni, yazar için bağımsızlığın ilk yıllarında Mısır’ın çelişkilerini ortaya seren dekor görevi görüyor. Mahfuz hikâye boyunca o çelişkilerin birinci sorumluluğunu, İngiliz sömürgeciliğinin ve feodal davranış biçimlerinin mirasçısı bürokrasiye yükler.

Romanın ana teması bürokrasinin toplum ve değerleriyle çelişkisidir. Mahcub, “iyiliğin de kötülüğün de varlığını inkâr ederek onları uyduran toplumu hiçe sayıyordu” ve bu onun bürokrasiye uyum sağlama yöntemidir. Yazar için Mısır bürokrasisi, toplumun ve onun değerlerinin inkârına dönüşmüştür. Mahfuz’un kurgusundan, bürokrasinin, birçok aileden oluşan sınıfın o karakteriyle toplumsal gelişmeyi destekleyemeyeceğine inandığını anlıyoruz. Bürokrasinin karakteri devletin niteliğini gösterdiğinden yazarın aslında yeni bir devlet biçimine ihtiyacı okura hissettirmek istediğini söyleyebiliriz. Romanı okuyanların Mısır adına başka bir devlet ve değerleri olan aydınlar arzulaması için yazar elinden geleni yapmış.

Anlatılan iki dünya savaşı arasındaki modern Kahire’dir. Necib Mahfuz romanda yanlış modernleşme eleştirisi yapıyor. Bir tartışmada kurdurduğu, “Mısır bağımsızlığını asla kazanamayacak”, “yabancılar tarafından yönetilmeye alışıktır” cümleleri, yanlış modernleşmenin kaynağını bağımlılıkta aradığını gösterir.

Türk edebiyatı da yola yanlış modernleşme eleştirisiyle çıkmıştı. Doğulu aydının yanlış modernleşme eleştirisi Doğuda her zaman tepki ve hüzünle hatırlanacak edebiyat karakterlerini yaratmıştır. İster kolonyalizme eklemlenmekten ister oryantalizmin eğitimli Doğulunun bilincini işgal etmesinden, isterse bunları sonucu olan sisteme nihilistçe katılmaktan türemiş olsun, o karakterler, sömürgecilik ve emperyalizm çağının Doğulu toplumlara yaşattıklarını temsil ediyorlar.

Romanın son sahnesinde, tükenen kahramanımızın eski üç arkadaşı reformcu sosyalist Ali Taha’nın Yeni Işık gazetesinde bir aradadır: Gazeteci Ahmed Bedir; içlerinde en iyi eğitimi alan, cahilliğe ve batıl inançlara açık bir teşvik olduğundan vaazların radikal bir değişimden geçmesi gerektiğini ve “İslam’ı bütün o tozlu pagan geleneklerinden arındırıp diri bir ruh kazandırmayı” savunan muhafazakâr Memun Rıdvan; reformcu sosyalist Ali Taha.

Tartışma konusu Memun Rıdvan ile Ali Taha’nın gelecekte düşman olup olmayacaklarıdır. Yazar romanı, Mahcub’un temsil ettiklerine karşı muhafazakârla reformcu sosyalistin dostluk kurup kuramayacaklarını tartıştırarak bitiriyor; bir anlamda yanlış olmayan modernleşme içinde ideolojilerin birbirlerine karşı nasıl konumlanacağına ilişkin bir tez ortaya atıyor. 

Memun Rıdvan dost oldukları günlerde egoist Mahcub’u şöyle suçlamıştı:

“Taha yapıcı bir komünist, ama sen yıkıcısın. Anarşist unvanını herkesten çok sen hak ediyorsun.”  

Memun Rıdvan ile Ali Taha’nın ilişkisinin üzerine 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde daha çok konuşacağız.

İster Mısır’da 20. yüzyılda yazılsın isterse Türkiye’de Tanzimat’ın içinde 19. yüzyılda, Doğulu aydının yanlış modernleşme eleştirileri hegemonya süreçlerinin daha derinlikli anlaşılabilmesini sağlayacak kaynaklardır.

Etiketler
Mecip Mahfuz; Kahire Roman