Marx sermayeye dayalı üretim sistemini ortadan kaldırma görevini kime yükledi: emeğe mi sermayeye mi?

Bu cevaptan önce sermayenin Marx tarafından birkaç şekilde tanımlandığını hatırlatalım: Nesneleşmiş emek, geçmiş emek, ölü emek, birikmiş emek vs. 

“Sermayenin yaptığı, hazır bulduğu işçi kütlesiyle iş araçlarını bir araya getirmekten başka bir şey değildir. Sermaye bunları kendi egemenliği altında toplar. Üstüste koyup topladığı budur.”[1] Sermaye bir ilişki, üretim ilişkisidir ve sermayenin emekle ilişkisi canlı emeğin ölü emekle, güncel emeğin geçmiş emekle, henüz maddeleşmemiş emek gücünün maddeleşmiş emekle, birikmiş emeğin harcanacak emek gücüyle ilişkisi, değişimidir. Çünkü sermaye kapitalist tarafından mülk edinilerek biriktirilmiş başkasına ait emektir ve birikmiş emek işçinin karşısına sermaye olarak çıkar.

Marx’ın metinlerinde bu makalenin sorusu açısından en ilgi çekici bölüm Grundrisse’de, 15 no’lu başlık altında yer alan Emek Süreci-Sabit Sermaye Emek Aracı Makine başlıklı bölümdür. Şu bilgiler yer alır:     

Sermaye tarihî misyona sahiptir;

O misyon emekle yapılan işlerin nesnelere yaptırılmasıyla tamamlanır;

Nesnelere yaptırmak daha az emeğe ihtiyaç duymak anlamına geliyor, böylece sermayenin organik bileşimi yükselmiş olur;

O aşama toplumun yeniden üretimine bilimsel olarak hâkim olunabilecek aşamadır;

O aşamada zenginlik toplumun bütünü tarafından sahiplenilecek ve muhafaza edilecektir;

Toplum o aşamaya, sınırsız zenginlik hırsıyla sermayenin üretici güçlerin gelişmesini kamçılamasıyla, emek araçlarının makineye dönüşme sürecinin en son noktaya kadar götürülmesiyle ulaşır. Bu işi de sermaye makineleri geliştirerek yapar.

Marx, otomatik mekanizasyon sisteminin emek aracından başka bir şeye dönüştüğünü söylüyor ve canlı emeğin değişen rolüne dikkat çekiyor:

“Özgül işlevi kesinlikle emek aracınınki gibi işçinin etkinliğini nesneye iletmek, ona aracılık etmek değildir; tersine, işçinin etkinliği salt makinenin emeğini, makinenin eylemini hammaddeye iletmekte aracı olmak –nezaret etmek, aksamalara engel olmak- haline gelmiştir.”[2]

Makine işçinin hünerine bağlı bir alet yerine, güç ve yetenek sahibi bir üretici güce dönüşür. İşçinin meziyeti ise önemini kaybeder, daha da soyut bir hal alır ve eş zamanlı olarak emek payı olan değişen sermaye değişmeyen sermaye karşısında erir. Makinenin etkinliği işçi tarafından değil, işçinin etkinliği makine tarafından belirlenmektedir; işçi makineye bağımlı haldedir; hatta en sonunda, “Makinede nesneleşmiş olan varsayılmış değere oranla, bireysel emek kapasitesinin değer-verici gücü sonsuz derece küçülüp kaybolur.”[3]

Burada emek sadece ücretli emeğin kendisidir. Canlı emek geçmiş emeğin uzantısına dönüşür. Sermaye bu işi insanlığın doğa yasaları hakkındaki bilgisini kendisine mal ederek ve emeğe karşı o bilgiyi kullanarak yapar. Marx buradan makine biçiminin sermayeye en uygun biçim olduğu sonucunu da çıkartır.

Maddeleşmiş emeğin canlı emek üzerindeki egemenliği, yani sermaye toplumu sonuna kadar geliştirildiğinde ortaya çıkacak şey, otomatik mekanizasyon sistemdir; hatta Marx makinenin emeğin karşısına çıkışını, “sermayenin tam anlamıyla kendini göstermesi” olarak adlandırır, sermayenin “genel üretim sürecine hâkim oluş derecesinin göstergesi” olduğunu söyler. Burada Marx zorunlu emeğin asgariye indirilmesinin, sermayenin zorunlu eğilimi olduğunu kabul eder.

Bir ara not düşmemiz gerekiyor. Marx sermaye birikiminin yoğunlaşmasını üretici güçlerin gelişmesi açısından bir ilerleme olarak görüyordu: “Birikimin kendisi ve ona eşlik eden sermaye yoğunlaşması, başlı başına, üretici güç artışının maddi bir aracıdır.”[4] Diğer taraftan Kapital’de kâr oranı düşüşünün sermayenin yoğunlaşmasına ve bu yüzden bağımsız sermayelerin oluşmasının yavaşlamasına neden olması, kapitalizmin tarihsel yani geçici olduğunun kanıtı, zenginliğin gelişmesiyle belli bir aşamada çelişkiye düşeceğinin doğrulanması olarak kabul edilmiştir.[5] Çünkü bağımsız sermayelerin oluşumunun yavaşlaması, burjuva iktisadında bile tehdit olarak görülür.

Şimdi bilimin bu süreçteki yerine gelelim:

“Bilim, makinede, işçinin dışında ve ona yabancı bir şey olarak belirir; canlı emek, ondan bağımsız olarak işleyen nesneleşmiş emeğe tâbi kılınır. Eylemi sermayenin ihtiyacına uymadığı takdirde, işçi gereksiz bir fazlalık haline gelir.”[6]

Burada fazlalık haline gelen teknolojik distopyalarda ileri sürüldüğü gibi insan değil ücretli emektir. Başka şekilde söylersek zorunlu çalışmanın ve üretken emeğin bilim tarafından ortadan kaldırılmasıdır ve bu işi sermaye yapar:

“Sermayenin dinamiği üretime bilimsel bir nitelik kazandırmaktır ve dolaysız emek bu süreçte salt bir öge düzeyine indirgenir.” Artık sermayenin kazandırdığı bilimsel nitelik ücretli emeğin üretici gücünü öge düzeyine indirebilecek aşamaya gelmiştir. Bu da, “bütün bilimler sermaye tarafından esir alındıktan sonra” gerçekleşir.

Dolaysız emek yerini iki şeye bırakır: genel bilimsel emek, yani doğa bilimlerinin teknolojiye uygulanması; üretimin toplumsal bir bütün şekilde eklemlenişinden ileri gelen üretici güç. “İşbölümü aracılığıyla işçinin işlevleri giderek o ölçüde mekanik hale gelir ki, belli bir noktada artı mekanizma onun yerine geçebilir.” Teknoloji, belli bir emek çeşidinin işçiden makineye geçişine imkân sağlamıştır ve bunu insanlar arasındaki işbölümünü canlı emeği ihtiyacı ortadan kaldıracak düzeye kadar geliştirerek yapar.

“Sermaye, böylelikle, kendi emeğiyle kendi egemen olduğu üretim sürecinin çözülüşünü hazırlar.”[7]

Burada sermayenin mülkiyet biçimi belirleyici değildir. Hatta kamusal mülkiyet, organik bileşiminin daha da yükseleceği ileri aşamalara daha da uygun olabilir. Yine de mülkiyet biçimi ne olursa olsun (özel mülkiyet, karma mülkiyet, kolektif mülkiyet, kamusal mülkiyet, komünal mülkiyet vs.), Marx sermayenin egemen olduğu üretim sürecinin çözülüşünü, sermayenin bir fonksiyonu olarak göstermiştir. Artı Değer Teorilerinde de “makinede gerçekleşen bilim, işçilere karşı sermaye olarak ortaya çıkar”[8] deniliyor. Aynı paragrafta şu cümle de var: “Emeğin toplumsal üretken güçlerinin gelişmesi ve bu gelişmenin koşulları, sermayenin eylemi olarak belirir.” İster ulusal sınıfların emperyalist sınıflarla mücadelesi biçiminde olsun, isterse ulusal sınıfların kendi arasında, sınıf mücadeleleri burada mülkiyetin biçimini belirleyebilir; sermayenin ortadan kaldırmasını sağlayamaz. Sermayeye dayalı üretim biçiminin ortadan kaldırılmasında sınıf mücadelelerinin rolü, mülkiyet biçimini belirlemek ve üretici güçlerin önündeki engelleri temizlemektir.

Sermayeye dayalı üretimin ortadan kaldırılma süreci aynı zamanda emeğin tüm güçlerinin sermayenin güçleri haline dönüştürülmesidir. Sermayenin parçası olan makine, dolaysız emeğin yani canlı emeğe duyulan göreli ihtiyacı azaltır; onun sermayenin organik bileşimindeki payını küçültür. Bu süreç sermaye tarafından yürütülse de, sermaye kendi egemenliğinin çözülüşünü hazırlar. Bir anlamda ücretli emeğin ortadan kalkması, doğa yasaları hakkındaki bilgileri sermayenin kendisine mal etmesinin ve bu yolla sermayenin organik bileşiminin en son noktasına kadar yükselmesinin sonucudur. Aynı anda insan, doğa yasaları hakkındaki bilgisini doğa üzerindeki egemenliğinin aracına dönüştürerek Marx’ın ifadesiyle “toplumsal bireyin gelişme” yolunu açar. Toplumsal bireyin gelişmesi, doğa yasalarının bilgisinin ve doğa üzerindeki insan egemenliğinin canlı emeğin yerini almasının sonucudur.

Her ne kadar Marx doğrudan bağlantı kurmasa da, toplumsal bireyin ortaya çıkışı ile Kapital’in üçüncü cildinin beşinci kısım, 27. bölümünde incelenen anonim şirketler biçiminde toplumsal sermayenin ortaya çıkışı arasında ilişki olmalı. Marx ve Engels anonim şirketler için paylaşımlı sermaye ifadesini de kullanırlar.

Sermayenin canlı emeğin payını ortadan kaldırmasıyla mübadeleye dayalı üretim sürecinin çöküşü yeni bir zenginlik tanımı da yaratır. Toplum artık meta ekonomileri sonrasına ulaşmıştır. O noktaya varmak, ancak birlikte var olabilen ve ancak birlikte ortadan kalkabilecek sermaye ile ücretli emeğin artık var olmadığı toplumdur.

Artı Değer Teorilerinde sermayeye dayalı üretim sisteminin ortadan kaldırılmasıyla ilgili öngörü şöyle ifade ediliyor:

“Makineleşmenin gelişmesiyle birlikte, emek koşulları, hem emeğe teknolojik açıdan egemen olur hem de aynı zamanda emeğin yerini alır, onları ezer ve bağımsız biçimiyle emeği gereksiz hale getirir.”[9]

Bu da Marx’ın komünizme giden yolu, sermayenin canlı emek karşısındaki zaferinde gördüğü anlamına gelir, diyebiliriz. Bu cümlede canlı emek yerine zorunlu çalışma veya ücretli emek yazsak da cümle aynı anlamda doğru olacaktır.

 

[1] Karl Marx, Grundrisse Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, Çeviren: Sevan Nişanyan, İstanbul, 2014, s. 485.

[2] Karl Marx, Grundrisse, s. 548.

[3] Karl Marx, Grundrisse 549.

[4] Karl Marx, Kapital, Cilt III, s. 225.

[5] Karl Marx, Kapital, Cilt III, s. 247.

[6] Karl Marx, Grundrisse, s. 550.

[7] Karl Marx, Grundrisse, s. 552.

[8] Karl Marx, Artı-Değer Teorileri, Birinci Kitap, Çeviren: Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, 2013, s. 354.

[9] Karl Marx, Artı Değer Teorileri, Birinci Kitap, s. 353.

Etiketler
Marx; emek; üretim; sermaye; makine;