Bütün yönleriyle “uzaktan çalışma”

Mehmet Akkaya

Covid-19 virüsü sırasında daha da krize giren, üretimini sürdürmede sorunlarla karşılaşan işverenler için uzaktan çalışma soluk alma seçeneği idi ve yayıldı. Ancak öyle görünüyor ki, virüsün zorunluluğu olarak yayılan bu çalışma biçimi, virüs sonrasında daha da yayılmak, kalıcı hale getirilmek istenmektedir. Bu arzu birkaç etmenle üst üste çakıştı:

1-) Küresel virüs, internet üzerinden yapılan işlerden başlayarak daha çok iş türü için, işyeri merkezli çalışma düzeninin dışına çıkılmasını zorunlu kıldı. Virüsün yarattığı yeni ekonomik sorunlara karşı, uzaktan, evden çalışma biçimi, diğer esnek çalışma biçimleri arasında öne çıktı.

2-) Bu çalışma düzeniyle henüz tanışmamış olan işverenlerin, bu koşullarda da kâr edebildiklerini, hatta daha fazla kâr edebildiklerini görmeleri, çalışma biçimini zorunluluk olmaktan çıkararak benimsemeye dönüştü. Uzaktan çalışmanın fiilen mümkün olamayacağı alanlarda bile uygulanmak isteniyor.

3-) Robotlaşma, internet olanakları ve yapay zekâ, işverenlere, işçi sayısını azaltma, esnek çalışma modellerini uygulayabilme, hatta işyeri merkezli üretimi parçalayarak uzaktan çalışmaya yönelebilme fırsatlarını doğurdu.

4-) Kapıdaki 5G teknolojisinin de üretimi daha verimli ve daha kârlı hale getireceği, istihdamı düşüreceği, uzaktan çalışmayı daha da yayacağı söylenebilir.

Çakışan bütün bu etmenler, işverenlerin kâr hırsını daha da kamçıladı, virüs sonrası için uzaktan çalışma arzusunu kalıcı kılma niyetini daha da güçlendirdi.

Uzaktan çalışmanın kökleri

Uzaktan çalışmayı feodalizmin çözülmeye başladığı, kapitalizmin doğuş yıllarında, “eve iş verme biçimi” ile görüyoruz. Halıcılık ve dokumacılıkta, giyim endüstrisinde, oyuncak sanayinde başladı. Ailenin diğer fertleri ücretsiz işçi olarak çalışıyordu. Eve iş verme, belirli süreli sözleşme idi, kabala ya da götürü denilen çalışma türüydü. Topraklarımızda “eve iş verme” de denilen “uzaktan çalışmayı”, 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu döneminde görüyoruz. Dokumacılıkla başlayan serüven, diğer işkollarına da yayılarak bugünlere kadar geldi. Türk-İş’in 2001’de yayımladığı “Eve İş Verme: Sorunlar, Öneriler” adlı kitap, bu süreci anlatmaktadır. O dönemde Türk-İş Genel Başkan Danışmanı olan Sayın Yıldırım Koç’un yazdığı bu kitap, “eve iş verme” hakkındaki önemli kaynaklardandır.

12 Eylül Amerikan darbesi sonrası, ucuz emek pazarının ulus ötesi tekeller için cazibe alanı haline getirilmek istendiğini görüyoruz. Özal hükümeti, uzaktan çalışmayı da büyütmek ve uygulanan işkolu sayısını daha da çoğaltmak için epeyce çaba gösterdi. Eve iş verme 1986’lara kadar, tekstilin birçok işine, daktilo yazma, tercüme yapma, yabancı dil dersi verme, kese kâğıdı yapma, çocuk bakma, dekoratif duvar süsleri yapma, elektrik sanayinin yan işi olarak darbeli el presi ile zil butonu basma, halı dokuma, freelance (özgür mızrak) gazetecilik gibi işlere yayıldığını görebiliyoruz.

Merkezî üretim sahaları açmadan da çok zenginleşen işverenler görmeye başlamıştık artık.

Yayılan sigortasız kaçak işçilikti. Bütün ailenin çalıştırıldığı ücretsiz emek sömürüsü idi... Vergiden, denetimden kaçırılan, yeraltına inen ekonomi idi… Ama kapitalizmin hâkim eğilimi, kolektif üretimdi, işyeri merkezli üretimdi. Ta ki Covit-19’ile işyeri merkezli üretimin evlere parçalanabileceği ve daha fazla kâr etmenin mümkün olabildiği keşfedilinceye kadar.

Perşembenin gelişi

Uzaktan çalışmayı daha da yaymak ve kalıcı hale getirmek isteyen işverenlerin açıklamaları, bu çalışma biçiminin nasıl bir hızla yayıldığını, virüs sonrasında ne büyüklükte bir sorunla karşılaşacağımızı göstermektedir:

-Bilişim sektörünün amiralleri sayılan, yarım milyona yaklaşan işçi sayıları ile Microsoft, Google, Facebook, Twitter, Shopify ve Square, “virüs sonrası uzaktan çalışmayı sürdüreceğiz” dediler.

-Peugeot, Opel, Citroen ve DS markalarının sahibi, 210 bin işçili Fransız otomotiv devi PSA, “uzaktan çalışmayı sürdüreceğiz” dedi.

-300 şirkete danışmanlık yapan Gartner, “Şirketlerin yüzde 74’ü işçinin bir bölümünü kalıcı olarak uzaktan çalıştıracak” dedi.

-Uluslararası danışmanlık şirketi Deloitte, “Çalıştığımız İstanbul’daki şirketler, işçinin yüzde 52’sini uzaktan çalıştırmaya devam edecek” dedi.

-144’ü uluslararası, 183 firmanın danışmanı Mercer, “Firmaların yüzde 45,1’i uzaktan çalışmayı kalıcı hale getirecek” dedi.

Enterprise Technology Research, “2021’de teknoloji odaklı şirketler uzaktan çalışan sayısını ikiye katlayacak” dedi.

Türkiye’den örnekler

-TOBB Otomotiv Sanayi Meclis Başkanı Cengiz Eroldu: “Uzaktan çalışma iş hayatının parçası oldu. Kalıcı hale getirilsin, geçici kanunla belirlenen uzaktan çalışma süresi uzatılsın.”

-TOBB Konfeksiyon ve Hazır Giyim Sanayi Meclisi Başkanı Şeref Fayat: “Esnek çalışma artık hayatın gerçeği. Covid-19, beyaz yakalıların esnek saatlerde çalışabileceğini gösterdi. Bu, iş kanununda da netleşmeli.”

-İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Başkanı Adil Pelister: “Esnek çalışma pandemide mecburen uygulandı. Teknolojinin gelişmesi ile daha da yaygınlaşacak.”

-Mobilya Dernekleri Federasyonu Başkanı Ahmet Güleç: “Esnek çalışma yasalaşırsa verim ve istihdam artacak.”

-Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu: “95 bin çalışanı olan Koç Topluluğu, 35 bin ofis çalışanı için uzaktan çalışmayı kalıcı hale getirecek.”

-Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil: “Esneklik kalıcı hale gelecek. Genel müdürlük ekiplerinin yüzde 52’si uzaktan, yüzde 36’sı hibrit düzende, yüzde 12’si ofisten çalışacak.”

Toplam istihdamın yarısı

aydinlik.com.tr’nin 18 Şubat 2021 tarihli “Robotlar işimizi almayacak ama dijital göçebe olacağız” başlıklı haberi, Softtech’in yayınladığı “2021 Teknoloji Raporu” hakkındaydı. Türkiye’nin en büyük yerli yazılım şirketinin raporunu açıklayan Genel Müdür M. Murat Ertem öyle diyordu:

“2025 yılında iş dünyasında çalışan insan ve robot sayısının eşitlenmesi bekleniyor. Robotların iş dünyasında artan kullanımıyla birlikte 2025 yılına kadar 26 büyük ekonomide toplam 85 milyon iş ortadan kalkarken 97 milyon yeni iş ortaya çıkaracağı öngörülürken, toplam istihdamın yüzde 50’sinin evden çalışır hale geleceği düşünülüyor.”

-Önümüzdeki dört yılda bugünün 85 milyon işi yok olacak.

-97 milyon yeni iş yaratılacak, ama bunlar eski tür işler olmayacak, dijitalleşmeye, robotlaşmaya, internete uyumlu işler olacak.

-Bu yeni iş türlerine göre beceri geliştiremeyen, muhtemelen on milyonlarca kişi işsiz kalacak.

-Sadece yeni yaratılacak 97 milyon yeni işin değil, toplam istihdamın yarısı, uzaktan çalışma yoluyla evlerden çalıştırılacak.

Bütün bunlar, sadece kapsayacağı işkolları, işyeri ve işgücü bakımından değil, yaratacağı yeni sorunlar bakımından da uzaktan çalışmanın deprem etkisi yaratacağını göstermektedir.

İşçi terazisinde yalancı bahar

Bugünlerde evden çalışan işçinin ağzı kulaklarında...

-Dışarıda virüs var. Evde olmak sağlıklı...

-İşi var, çalışıyor, ücret almaya devam ediyor.

-Yollarda ömür tüketmiyor.

-Üzerine dikilen amir bakışı, ofis ya da işyeri gürültüsü, sık yapılan işyeri toplantıları ve dikkatini dağıtan yok.

-Çalışma ve dinlenme zamanına kendisi karar verebiliyor.

-Eşini, çocuklarını daha çok görüyor, onlara zaman ayırabiliyor.

Böyle düşünüyor işçinin çoğu. Yalancı baharın sarhoşluğu içinde…

İşçiyi bekleyen gerçek

Oysa terazinin öteki kefesinde işçiyi bekleyen ciddi sorunlar var.

-Evin masrafları büyüyor. Artık üç öğün kazan kaynıyor, ısınma, elektrik, su, internet vs. tüketimi artıyor. Muhtemelen aynı kalacak olan aylık ücret ve daha yüksek faturalar…

-İşyeri merkezli üretimde belirli olan çalışma saatleri, yerini belirsizliğe bırakıyor. İş hayatı yaşamın kendisi oluyor. Uzun mücadelelerle kazanılan “dinlenme hakkı” örseleniyor, anlamını yitiriyor.

-Üretim dalgası yükselirken evdeki sevilen işçi, siparişler azaldığında işgücü fazlası oluyor, kurtulmak isteniyor.

-Evdeki işçi, işyerinin kolektif emeğinden mahrumdur artık. Bireydir, birey olarak başarmak zorundadır. Ortak üretimde telafi edilebilen eksikler, üretimi zaafa uğratan, işçiyi tökezletendir artık.

-Ortak üretimde iki artı iki beş ediyorken, üç bile etmeyecek belki. Bu gerçeğin ruhsal ve bedensel yükü altındadır evdeki işçi.

-Kolektif üretimdeki kader ortağı, evdeki işçinin rakibidir artık.

-Yıllar süren evde yalnız çalışmalar, yeni meslek hastalıkları, fiziksel, ruhsal yeni sorunlar üretiyor.

-Yıllara uzayan evden çalışma ve ev ile işin iç içe geçmesi, bir süre sonra aile içi gerginliklere yol açıyor.  

-Yalnızken başarmanın özgüveni artırdığı söylense de, süregelen yalnızlık, güven, arkadaşlık, dostluk gibi toplumsal ve insani değerleri aşındırıyor.

-İşyeri merkezli üretimde kader ortaklarının büyük bir potada kaynaşarak dönüştürdüğü sınıflaşma süreci, evlere kapatılınca tersine dönüşüyor. Evdeki işçi, sınıf bilincinden, dayanışma, hak, toplumsal çıkar, hakka ulaşmanın yolu, gibi insanlığın yüzyıllar içinde yarattığı bilincinin parçalanmasını, dağılmasını yaşıyor.

-Kadrolu işçilik ve belirsiz süreli çalışma, ilk fırsatta yerini “belirli süreli sözleşmeye” terk ediyor.

-İşçiyi yalnız yakalayan işverenin dayattığı bu sözleşme, süre sonunda işçinin işini kaybetmesi demektir.

-Kıdem ve ihbar tazminatını tümüyle yitirmesi demektir.

-İş güvencesinin ve işe iade davası açabilme hakkının olmaması demektir.

Böylece evlere kapatılan işçi, sadece dayanışma bilincini değil, örgütlenme, sendikalaşma ve toplu sözleşmeden yararlanabilme hakkını da fiilen yitiriyor.

Uzaktan çalışmayı işverenler neden istiyor

Uzaktan çalışmayı kalıcılaştırmak isteyen işveren, kapitalizmi geliştiren büyük ölçekli merkezî üretimden neden vazgeçiyor? Neden kapitalizmin ilk yıllarına dönmek istiyor?

-İşçinin işyerine gidiş gelişi için yapılan ödeme ya da servis aracı, aracın yakıt, bakım ve arıza ödemeleri kendisine kalıyor.

-İşyerinde pişirilen yemek için yapılan ödeme, elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet için yapılan ödeme büyük ölçüde kendisine kalıyor.

-İşyerinde üretim için gerekli makine, teçhizat, büro gereçleri ve sarf malzemeleri (masa, sandalye, kalem, kâğıt, defter, fotokopi, tarayıcı) için yapılan ödemeler kendisine kalıyor.

-Genişleyen üretimin gerektirdiği daha çok bina ve büro için yapılan ödemeler kendisine kalıyor.

-İş sağlığı ve güvenliği için yapmak zorunda olacağı yatırım giderleri kendisine kalıyor.

Böylece işçiyi evlerde çalışmaya gönderen işveren, üretimin devamı için gerekli hizmetler, alet edevat ve araçlar için yapılan ödemeyi de artık kasasına atabiliyor. Böylece eskisine göre daha fazla kazanıyor. Öte yandan,

-Amir baskısı olmayınca, bezdiri olmayınca, yollarda geçen zaman olmayınca, işçinin evde fazla çalıştığı saptanmış.

-Yalnızlaşan işçinin, benzer iş yapan diğer evdeki arkadaşıyla kör bir rekabete girdiği, bu yüzden de daha fazla çalıştığı saptanmış.

Bütün bu yeni koşullar, işveren için fazladan kazanç demektir.

Köleleşen işçilik

İşverenin gözünde evden çalışan işçi,

-Sınıfsal bilincinin ve iradenin zayıflama yoluna girmesidir.

-Kader ortağı işçi arkadaşıyla güç birliği yapabilme koşullarının zayıflaması demektir.

-Sendika üyesi olma arzusunun daha kolay engelleyebilmesi demektir.

-Toplu sözleşme düzenini engelleyebilmek demektir.

-Belirli süreli sözleşme imzalatılan işçinin kıdem ve ihbar tazminatından kurtulmak demektir.

-İşçi için iş güvenliği ve iş sağlığı yönünde yapmak zorunda olunan yatırımlardan büyük ölçüde sıyrılmak demektir.

-İşten atılacak işçiye sebep göstermek zorunda olmamak demektir.

-Haksız yere atıldığını düşünen işçinin mahkemeye gidebilme hakkının olmaması demektir.

Bütün bunlar köleleştirilmiş işçilik demektir. Kâr hırsı dinmeyen işvereni yoldan çıkaran durumlardır.

Ülkenin kayıpları

Uzaktan çalışma düzeninde sadece işçi kayıplar yaşamıyor. Ülke ve toplum da ciddi sorunlarla, büyük faturalarla karşılaşıyor.

-Bireysel üretimden atölye üretimine geçmek, üretimde sıçrama sağlamış, toplumsal ilerlemeyi hızlandırmıştı. Atölyelerden büyük ölçekli işletmelere, fabrikalara geçiş, emeğin daha büyük ölçüde kolektifleşmesi, üretimin büyük ölçeklerde örgütlenmesi, kapitalizmin ikinci büyük sıçraması idi. Sanayinin, bilimin, toplumsal ilerlemenin baş döndürücü hız kazandığı süreç… Üretimin parçalanarak evlere kapatılması ise, sonuç itibariyle o işverene daha fazla kazanç sağlıyor, üretilen değerin daha fazlasına el koyabileceği koşullar doğuyor olsa da, sanayide, bilimde ve toplumsal ilerlemedeki hız frenlenmiş olacaktır. İnsanlık büyük kayıplar yaşayacaktır.

-Uzaktan çalışmaya geçen işletmelerde “tamamlayıcı işlerde” çalışanlar, güvenlik görevlileri, servis şoförleri, yemekhane personeli, çağ ocağı ve temizlik görevlileri vs. artık gereksiz sayılacak, sokağa atılacaktır. İşletme başına ortalama yüzde 30 işçi demektir bu, toplamda milyonlarca işçi demektir.

-İşyerindeki işçi sayısına oranla, iş güvenliği uzmanı ve işyeri doktoru da azaltılacak.

-İşçinin üreterek yarattığı değerin bir kısmı ile istihdam edilen yardımcı işçiler sokağa atılınca, onlar için yapılan ödemeler de işçi ile paylaşmayacaktır elbette.

-Milyonlarca işsiz, devletin sosyal güvenlik kurumuna ödenen milyonlarca kişinin priminin olmamasıdır.

-Bu durum, evden çalıştırılan işçi ve aileleri için fiziksel ve ruhsal sorunlar demektir. Toplumun milyonlarca yeni ferdi için sağlık sorunları demektir. 

Atıl emek sömürüsü, büyüyün yeraltı ekonomisi

Uzaktan çalışma ile işveren, işyeri merkezli üretimle kıyaslanmayacak düzeyde az bir yatırımla, kendisine yeni ve büyük kazançlar sağlayacak atıl işgücünü de keşfediyor.

-Evden çalışan işçinin daha çok üretmesine destek olan ücretsiz aile bireyleri...

-Az ücretle evden çalıştırılacak sigortasız kaçak işçiler (Diğer aile bireyleri, işsizler).

-Sadece sağlık sigortası ve azıcık ücret karşılığı çalıştırılacak emekliler.

Bu çalışma biçiminin kısmen istihdamı artıracağı, işsizler ve atıl işgücü için çalışma fırsatı yaratacağı söylenebilir. Ama bu daha çok kaçak işçilik olacaktır (olmaktadır), ekonominin çok daha fazla yeraltına inmesi, sermaye sınıfına vergisiz daha büyük vurgun demektir. Örneğin bu havuzun ABD ekonomisinde 2 trilyon dolar değer yarattığı hesaplanmış. Yeraltına inen 2 trilyon dolar.

Yeni durumda yeni şeyler yapmak lazım

İşçi önderlerinin, sendikacıların, işçi sınıfını ve ülkenin geleceğini önemseyen kitle örgütlerinin ve siyasi partilerin, yeni koşulları dikkate alan çözümler üretmesi gerekmektedir.

-Çalışma tarzının, bütün değerleri yaratan işçinin yaşamına herhangi bir katkı yapıp yapmadığını,

-Ekonomiye, toplumsal ilerlemeye, insanlığa yararının olup olmadığını, tartışmak gerek.

-Sadece işverenler istiyor diye işçi sınıfına dayatılan belirli süreli sözleşmenin, taşeron cehenneminin, kiralık işçiliğin, topluma hangi katkısının olduğunu, insanlığa ne gibi yararı olduğunu konuşmak gerek.

-Virüsün zorunluluğu olarak kabullendiğimiz uzaktan çalışmanın, virüsten sonra da sürdürülmek istenmesini, hangi ekonomik gereklilik, hangi kalkınma zarureti, hangi toplumsal huzur, ahlak ve vicdan gereği olduğunu sorgulamak gerek.

-Parçalanan, evlere kapatılan, ucuzlatılmış, örgütlenme, sendikalaşma ve toplu sözleşme hakkı elinden alınmış, köleleştirilmiş emek, Türk Milletine ve insanlığa reva mıdır, konuşmak gerek.

-Sadece işverenle değil, bütün toplumla, partilerle ve iktidarla tartışmak gerek.

Vatan Partisi’ne ve sendikacılarımıza öneri

-Görünen o ki uzaktan çalışma, her halükârda daha çok işçiyi kapsayacak, daha çok işyeri ve işkolunda uygulanacak.

-Görünen o ki sendikacılarımızın büyük kısmının, işçi önderlerinin ve işçilerin büyük kısmının, uzaktan çalışmanın ne olduğu ne getirip ne götüreceği hakkında bilgilendirilmesi lazım.

-Kapıya dayanmış bu ciddi sorun hakkında sendikalarımız ve Vatan Partisi, işçi sınıfımızı ve toplumu aydınlatmalı, mevzuat eksiklerinin giderilmesi ve atılması gereken adımlar için, yetkililere gereken girişimlerde bulunmalıdır.

-Mevzuatımızda uzaktan çalışanları koruyan düzenlemeler neredeyse yok gibidir. Uzaktan çalışanların, işyerindekilerle eşdeğer hak ve olanaklara sahip olması sağlanmalıdır.

-Mevzuatta “işyeri” tanımı berraklığa kavuşturulmalıdır.

-Meslek hastalıkları ve iş kazası yönüyle uzaktan çalışanlar korumasızdır. Mevzuatın bu önemli eksiği giderilmelidir.

-Uzaktan çalışma yönetmeliği çıkarılmalı, olası hak kayıpları yönetmelikle de engellenmelidir.

-Deneme süreleri, 4857 sayılı yasayla uyumlu olmalıdır.

-Dayatılması muhtemel olan “belirli süreli sözleşme” tehlikesini önleyici düzenleme yapılmalıdır.

-Bu çalışma şeklinin “İstisna akdi” değil, “hizmet akdi” olduğunun, bu koşullarda çalışan kişinin, “kendi hesabına çalışan” değil, “ücretli işçi” olduğu netleştirilmelidir.

-Çalışma biçimlerinin çeşitlenmesi ve örgütlenme şansı bırakılmayan koşulların türemesi, sendikal hareketin de ufkunu genişletmesini zorunlu kılmaktadır. Uzaktan, kısmi zamanlı, çağrı üzerine ve kiralık işçilik koşullarında çalışanları da kapsayacak tedbirleri almak, bu kesimlere de toplu sözleşme olanağı sunabilmek lazımdır.

-Uzaktan çalışmanın sigortasız kaçak işçiliği daha da yayacağı, ekonominin daha da yeraltına ineceği dikkate alınarak, sosyal güvenlik kurumunun ve devlet maliyesinin gerekli tedbirleri alması lazımdır.

Uzaktan Çalışma