Bazı kentler vardır, sanki tarihin akışında en muhteşem anda dondurulmuş gibidirler. Örneğin İstanbul’un kalbi İstiklal Caddesi’dir. İstiklal Caddesi İstanbul ile özdeşleşmiştir. Bu caddenin mimari ihtişamı cumhuriyet öncesinde yerleşmiş ve günümüze kadar değişmemiştir. Fakat İstiklal Caddesi’nde yürüyen biri, parlak bir çağın yıkıntıları arasında dolaştığını hisseder. Çünkü şehirlerin bedeni, binalar, parklar, kamu yapıları, limanlar gibi unsurlardan oluşur. Şehre ruhunu veren ise ticaret, bilim, kültür, sanat ve benzeri insani öğelerden ibarettir. İşte bu sebeple başta istiklal olmak üzere bayağılaşan, çürüyen kültürün hegemonyası altında bir dönemin estetik anlayışı gözümüze muhteşem gözükmektedir. Fakat gün geçtikçe Türkiye Asya’daki onurlu yerini almaktadır. Asya çağının insan merkezli dünyası önümüzdeki asırda kadim İstanbul şehrini yeni bir zirveye taşıyacaktır.
İstanbul gibi bir diğer önemli Türk başkenti ise Semerkant’tır. Semerkant da çağlar içinde muhteşem bir görüntüye erişmiştir. Zamanla ruhu zedelenen Semerkant şehri şimdi dünyaya umut veren bir mana ile hayat bulmaktadır. Yakın zamanda gerçekleşen “Türk Devletleri Teşkilatı 9 Zirvesi” Özbekistan’ın Semerkant şehrinde toplanmıştır. Timurlu devri sonrasında şehir yeniden insanlık için büyük değer taşımaktadır. Asya çağında atılan her adım kadim şehirlerin ruhunu geri getirmektedir. Bursa ve Şuşa da bu şehirlere örnek verilebilir.
Türk Dünyası Kültür Başkenti olan Bursa, önümüzdeki yıl yerini Azerbaycan’ın Şuşa kentine devredecek. Bugünün kültür başkenti ile Timurlu devri Semerkant’ının kayda değer bağları bulunmaktadır. Örneğin erken Osmanlı devri tezyinatının desen prototipleri bu ilişkiden doğmuştur. Selçuklu mirasındaki tartışmaya son noktayı koyarak Avrasya’da bir imparatorluk kuran Sultan Yıldırım Bayezid, 1402 yazında gene başka bir büyük Türk hükümdarı Aksak Timur ile Ankara Çubuk ovasında çarpışmış ve neticesinde yenilmiştir. Bu yenilgi sonrası Timur ordusu imparatorluğun payitahtı Bursa Bey Sarayı’na kadar kervanlar göndererek Osmanlı ganimetini götürmüştü. Timur yalnızca altın ve mücevheratları değil dönemin sanatkârlarını da yanında Semerkant’a götürmüştü. Yanında götürdüklerinden biri de Ali bin İlyas Ali idi. Semerkant da bilgi ve yeteneklerini geliştiren nakkaş Timur’un ölümü sonrası Semerkant’ta tanıştığı sanatkâr arkadaşlarını peşine takıp Bursa’ya geldi. Burada İmaret-i Sultaniye (Bursa Yeşil Külliye) tezyinat programını üstlendi. Süslemeler yoğun bir Semerkant etkisi taşımaktadır. İki Türk devletinin savaşması bile büyük sanat etkileşimi yaratmıştır. 2022 Türk Dünyası Kültür Başkenti Bursa’nın içinde bir parça da olsa bu vesile ile Semerkant ruhu vardır.
Günümüzde Özbekistan’ın 12 şehrinin nüfus bakımından ikinci, kültür yönünden ise birinci ili Semerkant’tır. Yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişi olan şehir İpekyolu’nun önemli bir kavşağına kurulmuştur. MÖ 6. yüzyılda Persler tarafından kurulan şehir antik dönemde Soğd kültürünün merkezi oldu. MÖ 329’da ise İskender tarafından fethedilerek Helen döneminde de önemli bir merkez olma özelliğini sürdürdü. Semerkant’ın İslam ile tanışması 711 tarihinde Müslüman Arapların fethi ile gerçekleşti. İslam dünyasının oldukça önemli bir şehri haline gelecek olan Semerkant da İslam dünyasının ilk kâğıt değirmeni 730’lu yıllardan sonra Abbasîlerin Emevilerin yerine geçmesi ile kuruldu. 1220’de Cengiz’in eline geçinceye kadar Semerkant, İslam dünyasının en önemli kâğıt üreticisi oldu. Fars edebiyatının birçok ismi burada yetişti, Ömer Hayyam da bunlardan biridir. Hatta Fars edebiyatının kurucusu kabul edilen Rudeki Nizami-i Semerkandi burada doğmuştu.
Günümüzde Özbekistan ve Semerkant’ın sembol manzarasını oluşturan Registan meydanı esasen üç medresenin inşa edilmesi ile oluştu. Meydan son haline 17. yüzyılda Buhara Hanlığı’nın eklemeleri ile erişti. Meydanın oluşumu Timur’a kadar gitse de esas olarak Torunu Uluğ Bey’in hükümdarlık yıllarına rastlamaktadır. Registan üç medresenin abidevi taç kapılarının baktığı alanın adı olmuştur.
Uluğ Bey Medresesi 15. yüzyılın ilk çeyreğinde kuruldu. Bu medrese devrin en iyi üniversitesi olma özelliğini taşımaktaydı. Bu başarı ise, medresenin kuruluşuna önderlik eden 70 bilginin sayesinde olmuştur. Esas olarak geometri ve gökbilimi üzerine çalışmalar yapan bu medresenin yanına bir de Uluğ Bey rasathanesi kuruldu. Böylelikle medresenin teorik birikimi uygulamalı olarak denenecekti. Bilimin teorisi pratik ile sınanabilecekti. Kuruluşta idareci görevi de üstlenen Gıyaseddin Cemşid ve Bursalı Kadızede-i Rum bu çalışmalara önderlik etti. Ünlü filozof Nureddin Abdurrahman Cami de burada eğitim görmüştü.
Uluğ Bey Rasathanesi, Gıyaseddin Cemşid müdürlüğünde kuruldu. Rasathanede yapılan ölçüm ve gözlemler sonucu Uluğ Bey meşhur Zeyc Kürkanı adlı eserini meydana getirdi. Bu yazma eser Zeyc Cedit Sultanı adı ile de bilinmekte olup isimli yıldız kataloğu olarak birkaç asır boyunca Batı’da kaynak olarak işlev görmüştür. Rasathane 1449 tarihinde dini gruplar tarafından tahrip edilerek kullanılamayacak hale getirildi. Rasathane yıkılmasına karşın kendinden sonra inşa edilecek çok sayıda rasathane için emsal olma özelliğini taşıyordu. Örneğin 1575’te Sultan III. Murat döneminde 1577 yılında Tophane sırtlarında bilim insanı Takıyüddin’in idaresi altında kurulan gözlemevi, Uluğ Bey Rasathanesi’ni örnek almaktaydı. 1688-1743 döneminde Mihraçe II. Jai Singh’in Delhi, Ujjain, Mathura, Varanası ve Jaipur’da kurduğu “Jantar Mantar” adı verilen 5 rasathane de Uluğ Bey rasathanesini esas almıştır.
Uluğ Bey’in ölümü sonrası Semerkant’tan bilginlerin göçü de başlamış oldu. Bunlardan biri de ünlü matematikçi Ali Kuşçu’dur. Bu gerileme dönemi ile birlikte medrese 17. yüzyıla kadar din eğitimi vermeye devam etti. Sovyetler döneminde buğday ambarı olarak kullanılan yapı, 20. yüzyılda restore edilerek yeniden eğitime açıldı.
Şir-Dor Medresesi ise 17. yüzyılda Semerkant Hakanı Yalangtuş Bahadır’ın emri ile inşa edildi. Bundan yaklaşık 10 yıl sonra ise aynı zamanda merkez camisi olma özelliği de taşıyan Tilla-Kari Medresesi açıldı. Medresenin tezyinatında bolca altın yaldız kullanılarak yapının mimari görkemi süsleme ile taçlandırılmıştır.
Semerkant elbette bu üstün sanat anlayışını tesadüfler sonucu bulmadı. Emir Timur’un ısrarlı bilim ve sanat gündemi bu başarının başlıca sebeplerinden biri oldu. Timurlu devleti Hun, Göktürk, Uygurlar, Gazneliler, Karahanlılar, Selçuklular ve Harzemşahlar’ın ardından Türkistan’daki en büyük imparatorluk oldu. Timur döneminde Türkistan ve Horasan İslam mimarisi açısından en parlak dönemi yaşadı. Bu dönem bir yandan ise Timur Rönesans’ı olarak adlandırılmaktadır. Çünkü yalnızca sanatta değil bilimde de Semerkant merkezli büyük bir atılım meydana geldi. 15. yüzyıldan itibaren Harezm, Kazan, Azerbaycan, Türkistan, Kırım’da Uygur alfabesi ile yazılan Çağatay Türkçesi yüksek kültür haline gelmiştir. Timur sayesinde bilim, sanat ve edebiyat dünyasında Fars etkisine kapılmaksızın Türk kültürünün gelişmesi sağlanmıştır. İşte bu yüzden Semerkant merkezli Timur Rönesans’ı dünyada büyük etki uyandırmıştır. Türk matematikçi ve astronomi bilgini Uluğ Bey bu dönemin hem sonucu hem de etkeni olmuştur. Timur’un ölümü sonrası devletin başına geçen Uluğ Bey dedesinin yarattığı süreci somut bir şekilde geliştirmiştir. Yaptığı rasathane ve medrese ile önemli eğitimlerin yapıldığı bu kamu kurumlarının inşasına banilik ettiği gibi, doğrudan kendisi de bilimsel çalışmalar yapmıştır. Semerkant da hünerlerini gösteren bir diğer Bursalı ise Kadızade-i Rum’dur. Ali Kuşçu’yu yetiştiren Kadızade aynı zamanda Uluğ Bey’e de hocalık yapmıştır.
Bağımsızlığını 1868’de Rus Çarlığı karşısında kaybeden Özbekistan, 1924 yılında Semerkant merkezli olarak Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak özerk yaşamına devam etti. Bu dönemden itibaren Çağatay dili yerine Rusça yaygınlaştı. Semerkant Sovyet döneminde gelişimine devam ederek tarihî kent dışında da yaşayan bir kenti daha doğurdu. Bu sayede kültürel miras hâlâ yaşar halde tutulurken çağa uygun şehir yaşamı da mümkün kılınmıştır.
Velhasıl Türk dünyası için Semerkant tarih boyunca bir bilim, sanat ve kültür başkenti olmuştur. Artık Dünya ağır ve sağlam adımlarla Asya merkezine yüzünü dönerken şüphesiz Semerkant ve Bursa, İstanbul gibi tarihî Türk başkentleri önem kazanmaktadır. Aynı zamanda sonuçları orta uzun vadede büyük başarılara nail olacak şehirlerarası etkileşim hızla gelişmektedir.